Doğal yaşam örgüsü insan kaynaklı tehditlerle karşı karşıya olan yerkürede, 1 milyona yakın hayvan ve bitki türü yok olma riski taşırken, dünya bir yandan da, çevre kirliliği ve iklim değişikliği ile orman yangınları, çekirge istilaları ve salgın hastalıklarla sınanıyor.
Yaşamın devamını sağlamak için insanların doğanın bir parçası olduğunu, doğal varlıkları ve yaşam zincirini korumanın hayati önem taşıdığını vurgulamak amacıyla, 5 Haziran Dünya Çevre Günü'nün bu yılki teması 'biyolojik çeşitlilik' olarak belirlendi.
Küresel çapta yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınıyla mücadelenin en sıcak başlık olduğu bu dönemde, artan çevre kirliliğinin insan hayatına ve doğal yaşama etkisi de, Dünya Çevre Günü vesilesiyle bir kez daha gündeme geldi.
İlk çevre toplantısı 'Stockholm Konferansı'
Birleşmiş Milletler (BM), çevrenin korunması, çevreyle ilgili sorunlara uluslararası toplumun dikkatinin çekilmesi ve çevre politikası ile hukukunun geliştirilmesi gibi çalışmalarını BM Çevre Programı (UNEP) aracılığıyla yürütüyor.
Çevre sorunlarının ilk kez küresel çapta ele alındığı 1972'de Stockholm'de yapılan BM İnsan Çevresi Konferansı sırasında UNEP'in kurulması kararlaştırıldı. Konferansın yapıldığı 5 Haziran, 'Dünya Çevre Günü' ilan edildi.
Dünya liderlerinin ilk kez çevreyle uyumlu ekonomik projelerini tartıştığı konferansta, dünyanın ekolojik bakımdan duyarlı yönetimi noktasında birçok ilke belirlendi.
Türkiye dahil 113 devletin katıldığı konferans, aynı zamanda çevre sorunlarının politik bir olgu haline gelmesinin de önünü açtı.
Ancak çevre konusundaki bu ilk küresel konferansın ardından, ekonomik kalkınma politikalarında çevre sorunları çok az yer alırken, çevrenin tahribatına devam edildi. Örneğin, Dünya Sağlık Örgütünün (WHO) verilerine göre halihazırda, her 10 kişiden 9'u yüksek düzeyde kirletici içeren hava soluyor ve hava kirliliği her yıl dünya çapında yaklaşık yedi milyon insanı öldürüyor.
Dünya Çevre Günü 2020: Biyolojik çeşitlilik korunmalı
Dünya Çevre Günü'nün bu yılki teması, dünyanın biyolojik değerlerinden her gün biraz daha yoksun kaldığına dikkati çekmek için 'biyolojik çeşitlilik' olarak belirlendi.
Biyolojik çeşitlilik, 8 milyon bitki ve hayvan türünü, onları barındıran ekosistemleri ve bunlar arasındaki genetik çeşitliliği içeriyor. Sürdürülebilir dünya için doğal yaşam çeşitliliğinin korunması, büyük önem arz ediyor.
Ancak, Biyolojik Çeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Konulu Hükümetler Arası Bilim-Politika Platformunun (IPBES) geçen yılki raporuna göre, iklim değişikliği, tüketici tercihleri, kentleşme, demografi, tarımsal kirlilik ve aşırı hasat gibi unsurlar, doğada biyolojik çeşitliliği olumsuz etkileyerek yaklaşık 1 milyon canlı türünü yok olma tehlikesiyle baş başa bıraktı.
BM verilerine göre, bilinen her dört türden biri, gelecek 10 yıl içinde gezegenden silinme tehlikesiyle karşı karşıya.
Biyolojik çeşitliliğin azalmasının güncel etkilerinden biri: Kovid-19 salgını
İnsanların, her parçanın önemli bir rol oynadığı ve birbirine bağlı olduğu bir yaşam ağı içinde bulunduğu göz önüne alındığında BM, bu yaşam ağındaki bileşenlerden birinin değiştirilmesinin veya ortadan kaldırılmasının, tüm sistemi etkileyeceğine ve bunun olumlu ya da olumsuz sonuçlar doğuracağına dikkati çekiyor.
BM'ye göre, insan kaynaklı nedenlerle biyolojik çeşitlilik azaldı ve vahşi yaşam popülasyonu daha önce benzeri görülmedik oranda değişti. Son 50 yılda insan nüfusunun ikiye katlanmasıyla, küresel ekonomi neredeyse dört katına çıktı, küresel ticaret ise yaklaşık on kat arttı.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 2050 yılına kadar, mevcut tüketim ve üretim kalıplarının aynı kalması ve artan nüfusun 9,6 milyara ulaşması durumunda, yaşam ve tüketim alışkanlıklarının sürdürülmesi için üç gezegene ihtiyaç olacağını açıkladı.
İnsanların doğadan her yıl talep ettiklerinin bugün 1 Dünya ile değil, ancak 1,6 Dünya ile karşılanabileceğini vurgulayan BM'ye göre de, birçok tür daha önce hiç olmadığı kadar yok olma riskiyle karşı karşıya.
Brezilya, ABD ve Avustralya'daki orman yangınları, Doğu Afrika'daki çekirge istilaları ve insanoğlunu küresel boyutta tehdit eden Kovid-19 salgınına dikkati çeken BM'ye göre, bu güncel gelişmeler, insanların ve içinde bulundukları yaşam ağlarının karşılıklı bağımlı olduğunun bir göstergesi.
Buna göre, Kovid-19'un çıkışıyla, biyolojik çeşitlilik yok edildiğinde insan hayatını destekleyen sistemin de yok edildiği bir kez daha görüldü. Çünkü bir ekosistem ne kadar biyolojik çeşitlilik gösterirse, bir patojenin hızla yayılması veya baskın olması o kadar zor oluyor. Biyolojik çeşitlilik kaybı, patojenlerin hayvanlar ve insanlar arasında geçmesi için fırsat sağlıyor.
Kovid-19 gibi hastalıkların hayvanlar ve insanlar arasında bulaşmasının, ekosistem bütünlüğünü tehdit ettiğine dikkati çeken UNEP de, biyolojik çeşitliliği korumak, vahşi hayvanların yasa dışı ticaretine son vermek, kimyasalların ve atıkların doğaya zarar vermeden işlendiğinden emin olmak ve ekonomik kalkınma planlarını doğayı, çevreyi ve iklimi öncelikli tutarak ele almak gerektiğinin altını çiziyor.
Kovid-19'un küresel ısınmaya etkisi
Dünya Meteoroloji Örgütünün raporuna göre, 1850'den beri dünya her 10 sene öncekinden daha sıcak hale geliyor ve 2010-2019 tarihteki en sıcak 10 yıl oldu.
Karbondioksit salımı hedeflenen ölçüde düşürülmezse 2100 yılına kadar küresel sıcaklık 4 derece artabilecek.
Breakthrough Enstitüsünün raporuna göre, dünya ekonomisini durma noktasına getiren Kovid-19 salgını nedeniyle karbondioksit salınımının, 2020'de yüzde 5 veya 8 ile tarihteki en büyük düşüşü bekleniyor.
Ancak 2020'de kısılan her bir ton karbondioksit salınımının dünya ekonomisine 1750 dolara mal olması, ekonominin etkilenmesiyle, küresel ısınmaya karşı tek sürdürülebilir seçenek olan, çevre dostu yenilenebilir enerji yatırımlarının da azalabileceği anlamına geliyor.
Koronavirüs salgınının çevreye etkilerine ilişkin gözlem ve çalışmalar sürerken, bir yandan dünya çapında uygulanan, şehirlere araç giriş-çıkışlarının kapatılması, sokağa çıkma yasakları, uçuşların durdurulması gibi önlemlerin hava kirliliği sorununa bazı olumlu yansımalarının olacağı not ediliyor, diğer yandan ise bu süreçte insanların kullandığı maske ve eldiven gibi tıbbi malzemelerin çevreye atılmasıyla giderek artan plastik kirliliği endişe veriyor.