Şekerli gıdaların tüketimi ve kanser hastalığı arasındaki ilişki yıllardır tartışılıyor. Son bilimsel yayınların tartışmaları sona erdirecek nitelikte olduğunu anlatan İç Hastalıkları ve Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Canfeza Sezgin, basit şekerli gıdaların zararları hakkında önemli açıklamalarda bulundu.
ORGAN YAĞLANMASI KANSERLERİ HIZLA ARTIYOR
Araştırmaların basit şekerli gıda tüketiminin insülin direnci, şeker hastalığı, şişmanlık gibi hastalıklarında görülme sıklığını artırdığı yönünde olduğunu ifade eden Prof. Dr. Canfeza Sezgin, 'Bu hastalıkların kanserle ilişkili olduğunu biliyoruz. Basit şekerli gıda kullanımı tek başına kansere neden olmasa bile eşlik ettiği hastalıklar kanserin yandaşları. Son yıllarda giderek artan kanserler arasında karaciğer pankreas ve safra yolları kanserleri var. Bunun en önemli nedeni de organ yağlanmasıdır. Sigara ile ilişkili kanserler dünyada azalırken organ yağlanması ile ilişkili kanserler artıyor. Bunların altında da fruktoz bazlı şekerli gıdaların tüketiminin yattığını vurgulayabiliriz' diye konuştu.
MEYVE TÜKETİMİNDE PORSİYONU ATLAMAYIN
Basit şekerli gıdaların içinde en tehlikeli olarak meyve sularını gösteren Prof. Dr. Canfeza Sezgin meyvenin doğal haliyle tüketilmesi uyarısında bulunarak şöyle devam etti:
'Tatlılar da basit şeker kaynakları arasında yer alır. Evde yapılan sütlaç, muhallebi, baklava gibi gıdaları şekerli ve gazlı içecekleri düzenli tüketim alışkanlığı haline getirdiğimizde bu sağlığa zararlı basit şekerli gıda tanımına girer. Meyvelerin ham meyve olarak dondurulmuş veya taze meyve olarak tüketilmesi daha sağlıklıdır. Şeker katılmamış hoşaf, komposto ya da şeker katılmayan reçeller bunlar sağlıklı tüketilebilecek formlardadır. Meyve suyu tükettiğinizde hata yaparsınız. Çocukların meyve suyu tüketimi aşırıya kaçmamak kaydıyla faydalı görülebilir. Erişkinler ise meyve suyundan ziyade meyvenin kendisi tüketilmelidir. Meyvenin lifli yapısı fruktoz bazlı şekerin hızlı emilimini engeller. Fruktoz bazlı şeker de organ yağlanmasına yol açar. Bu da insülin direnci, şeker hastalığı ve sonrasında kanser riskini artırır. Günde 1-2 porsiyon meyve tüketilmeli. Her meyvenin porsiyon miktarı öğrenilip ona göre tüketilir. Özellikle anne adaylarının bu konuda çok dikkatli olması lazım. Ekmek, makarna, pilav, patates, havuç gibi gıdalar günlük şeker ihtiyacımızı karşılıyor. Bunlar basit şekerden ziyade farklı besinleri de içeren lif, az miktarda da olsa protein, mineral ve vitaminleri içeren sağlıklı şeker kaynağıdır.'
DİYABET HASTALARI DİKKAT
Şeker hastalarının kanser hastalığı riskinin 2 ila 3 kat daha fazla olduğunun altını çizen Prof. Dr. Sezgin, 'Bu konuda çalışmaların sonuçları net ve tartışmasız. Özellikle kan şekeri düzeyleri yüksek seyreden insanlarda bunun yanında bir de sigara, alkol alışkanlığı ve şişmanlık gibi yandaş hastalıklar varsa kanser riski belirgin oranda artıyor. Dünyada daha önceden az gördüğümüz hatta kansere neden olmaz dediğimiz karaciğer yağlanması şiddetli şekilde artıyor. Karaciğer kanserlerini biz Hepatit ve alkole bağlı görürken şimdi ise daha çok karaciğer yağlanmasına bağlı olarak görüyoruz. Kanser hücrelerinin beslenmesi ve daha saldırgan hale gelmesinin nedeni kendi sağlıklı yağ hücrelerimiz. Pankreas kanseri kanserden ölümlerin beşinci nedeni. Fakat önümüzdeki yıllarda birinci neden arasında yer alması bekleniyor. Sağlıksız ve fast food tarzı beslenme nedeniyle, hareketsiz hayat, zararlı alışkanlıkların artması özellikle de endüstriyel şekerli gıdaların artmasıdır. Fruktoz bazlı içecek veya yoğun olarak baklava tüketenler 75 ila 150 gram arasında vücuduna şeker alır. Bu da bağışıklık sistemi hücrelerinin işlevlerini bozar. Bu kişinin kansere karşı korumasını sağlayan doğal antioksidan sistemini yarı yarıya azaltır' değerlendirmesinde bulundu.
ŞEKERİN ZARARLARI VÜCUTTAN NASIL ATILIR?
Şekerin zararlı etkilerinin bir detoks ya da kısa süreli şok diyetle atılamayacağını ifade eden Prof. Dr. Canfeza Sezgin şu uyarılara dikkat çekti:
'Yaşam ve beslenme tarzını değiştirmezseniz, egzersiz yapmazsanız şekerin zararlı etkilerini vücudunuzdan atmanız olası değil. Çünkü bunlar nikotin ve sigaradaki radyoaktif maddelerin ciğerimizde 20-30 yıl kaldığı gibi yağlı dokuda onlarca yıl kalıyor. Hayatımıza bebeklikten itibaren müdahale etmeliyiz. O zaman düzenli ve iyi yaşama şansımız olacaktır.'