Kemal Kılıçdaroğlu, Moda Deniz Kulübü'nde gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Kemal Kılıçdaroğlu, IMF heyetinin muhalefet partilerinin temsilcileriyle görüşmesine yönelik soruyu şöyle yanıtladı:
'Aslında bu, bir ilk görüşme de değil yani IMF heyeti ne zaman iktidarın davetiyle Türkiye'ye geliyorsa, iktidar milletvekilleri veya iktidar partisinin bürokratları veya bakanlarla değil aynı zamanda muhalefet partisinin milletvekilleriyle, sivil toplum örgütleriyle, akademik dünya ile de görüşüyor. Türkiye ile ilgili gözlemleri istiyorlar, rica ediyorlar, bizim arkadaşlarımız da hayatın gerçeği neyse onu anlatıyor. Anlattıkları şey veya IMF ile görüşmeleri böyle çok gizli kapaklı bir görüşme değil, ilk kez yapılan bir görüşme de değil. Daha önce ne zaman geldilerse, hemen hemen her gelişlerinde görüşme yapıldı. Bu kez de görüşüldü. Bunu 'üstü kapalı çok gizli, özel bir görüşme' diye sunuyorlar. Otelde yapılan bir görüşme, davet üzerine yapılan bir görüşme. Konunun kamuoyuna yansıması, iktidarla IMF arasındaki görüşmelerin bir anlamda üstünün örtülmesine yönelik. 'İşte geldiler CHP ve İYİ Parti milletvekilleriyle görüştüler.' İyi de davet eden kim? Siz davet ettiniz. Görüşen kim? Siz görüştünüz. Bizimle de görüşüyorlar, sivil toplum örgütleriyle, bizimle de görüşüyorlar. Yeni bir olay değil bu.'
'TÜRKİYE'NİN DEMOKRATİK PARLAMENTER SİSTEME İHTİYACI VAR'
Kılıçdaroğlu bir gazetecinin, 'İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, bir televizyon programında güçlendirilmiş parlamenter sistemi destekleyeceklerini söyledi. Destek veriyor musunuz?' sorusu üzerine ise, 'Akşener'in düşüncelerine katılıyorum, Türkiye'nin demokratik parlamenter sisteme ihtiyacı var. Türkiye'nin tek adam rejiminden kurtulması lazım. Tek adam rejiminin Türkiye'yi uçuracağını, büyük başarılar elde edileceğini defalarca ifade ettiler, billboardlara astılar ama gelinen nokta tam tersi oldu. Türkiye ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıya, işsizlik almış başını gidiyor. Dünyada itibarı sıfırlanan, yargının siyasallaştığı, güçler ayrılığı ilkesinin olmadığı ama güçlerin bir kişinin elinde toplandığı bir Türkiye var. Tarafsız olan bir cumhurbaşkanlığından tarafsız olmayan, bir partinin genel başkanı olan bir cumhurbaşkanlığına geldik. Bundan vicdan sahibi olan herkes, bırakın İYİ Parti'yi, CHP'yi ve diğer partileri, vicdan sahibi olan ve bu ülkede yaşayan huzur isteyen herkes bu düzenden rahatsız' dedi.
'BU DEMEK DEĞİLDİR Kİ ESKİ SİSTEME DÖNELİM'
Kemal Kılıçdaroğlu, 'Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, Türkiye'ye yarar getirmedi. Türkiye denedi, yaşadı ve gördü. Bundan kurtulması, demokratik parlamenter sisteme geçmesi, parlamentonun daha güçlü olması lazım. Bu demek değildir ki eski sisteme dönelim. Eski sistem, 12 Eylül yani askeri darbeler döneminde farklı bir hukuka teslim edilen sistemdi. Biz, bütün dünyanın, uygar ülkelerin benimsediği hukuk sistemini benimseyerek demokratik bir parlamenter rejim istiyoruz. Mahkemelerin bağımsız olduğu, insan haklarının en azından Batı standartlarında olduğu, kadın-erkek eşitliğinin olduğu, yargının bağımsız olduğu, düşünce özgürlüğünün olduğu, farklı düşündü diye insanların hapse atılmadığı, cezalandırılmadığı, herkesin düşüncesini özgürce ifade edebileceği bir Türkiye istiyoruz' dedi.
41 KİŞİYE DAVA AÇILMASI
Kılıçdaroğlu, 31 Mart yerel seçimlerinde usulsüzlük yapıldığı iddiasına yönelik yürütülen soruşturma kapsamında 3 ayrı iddianame ile 41 kişi hakkında görevi ihmal suçundan 1 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılmasını konusunda ise şu değerlendirmelerde bulundu: 'İstanbul seçimleri, YSK tarafından siyasal baskının talepleri çerçevesinde yenilendi. Farkı hep beraber gördük. Bu milletin bir vicdanı var, haksızlığa tahammül edemeyen bir vicdanı var. Geçmişte şu veya bu şekilde 'Seçimlere müdahale edildi. Sandıklara müdahale edildi.' diye yapılan şikayetlerin tamamının doğru olmadığı gerçeği ortaya çıktı. O dönemde yapılan neydi? O dönemde yapılan; siyasal iktidar 'Acaba ben İstanbul'u nasıl vermem? İstanbul'u nasıl kaybetmem? İstanbul'un rantından 17 yıldır besleniyorum, aynı beslenmeyi nasıl sürdürürüm?' diye düşündü. Ama İstanbullular buna izin vermedi. Biz de teşekkür ediyoruz İstanbullulara. Ekrem Bey İstanbullulara şeffaf olarak harcadığı her kuruşun hesabını veren bir belediye başkanı olacak. Biz de takipçisi olacağız.'
İTTİFAKTA BİR ÇATLAK VAR MI
Kemal Kılıçdaroğlu, 'İttifakta bir çatlak var mı? Meral Akşener'in 'Bu sistem böyle devam ederse Erdoğan seçilemez' açıklaması vardı? Siz buna katılıyor musunuz?' sorusunu şöyle yanıtladı:
'Seçimin birinci etabını tamamladık. Birinci etap neydi? Yerel yönetimlerdi. Yerel yönetimlerde özellikle Millet İttifakı önemli başarı elde etti. Şimdi sıra ikinci etaba geldi. İkinci etap nedir? İkinci etap cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri. Biz buna sanki seçimlerden hemen sonra yeni seçim olacakmış gibi çalışıyoruz zaten. Elbette Millet İttifakı'nı oluşturan siyasi partilerin her birinin farklı siyasi görüşü var. Ama demokrasi, düşünce özgürlüğü, yargı bağımsızlığı, parlamentonun daha güçlü olması gibi ortak paydamız var. Dolayısıyla bu ortak payda çerçevesinde hep birlikte hareket ederiz. Her siyasi partinin ekonomi ve diğer konularda farklı görüşleri olabilir ve hepimiz birbirimize son derece saygılıyız. Her partinin programı farklı ama belli konularda birlikte hareket ediyoruz. Birlikte hareket etmenin de Türkiye için büyük yararı var. Bizim, çocuklarımıza verdiğimiz söz var. Mustafa Kemal Atatürk'ün Cumhuriyetini demokrasiyle taçlandırmak gibi bir sözümüz var. Bunu hep beraber yapacağız. Bizim çocuklarımıza verdiğimiz söz var. Mustafa Kemal Atatürk'ün cumhuriyetini demokrasiyle taçlandırmak gibi bir sözümüz var. Bunu hep beraber yapacağız'
CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİ
Kemal Kılıçdaroğlu, bir gazetecinin 'Meral Akşener'in bir sonraki seçimde Erdoğan seçilemez' sözlerini sorması üzerine, 'O düşüncesini son derece saygıyla karşılıyorum. Elbette zaten seçilemeyecek, yeter artık, milletin yakasından düşmesi lazım. Milletin başına felaket geldi, 8 milyona dayanan işsiz var, enflasyon var, mutfaklarda yangın var. Hangi yüzle milletin karşısına çıkıp 'bana oy verin' diyecek, hangi yüzle? Elbette geldi, onun da dönemi kapanacak. Vatandaş onu da kendi vicdanında sorgulayacak. Yani geldi de ne yaptı? Harcanan paraların hesabı veriliyor mu? Verilmiyor. Yol yaptık, köprü yaptık, şehir hastaneleri yaptık… Gayet güzel. Biz bir şey demiyoruz ki. Peki bunları kaça yaptın? Bu bilinmez, devlet sırrıdır. Parasını ben ödüyorum, vatandaş ödüyor, tüyü bitmemiş yetim ödüyor. Vatandaş vergisini ödeyecek, 'nereye harcadın bu parayı, ne kadar harcadın bu parayı', 'efendim onu ben söyleyemem'. Olmaz, tüyü bitmemiş yetimin hakkını biz korumak zorundayız. Biz Millet İttifakı da dahil bütün partiler korumak zorundayız. Bizim ortak hedeflerimizden birisi de budur' ifadelerini kullandı.
FETÖ BORSASI
Kılıçdaroğlu, 'Avukatlık mesleği, savcılık mesleği, hakimlik mesleği, değerli mesleklerdir ve bunların ahlaki kuralları vardır. Bu kurallar sadece Türkiye için değil, yargı bağımsızlığı olan, yargıya saygı duyulan bütün ülkelerde aynı ilkeler vardır. Bizde savcılar, hakimler, iddia makamı ve hüküm veren makam en azından belli bir olgunluğu bir süre için gösteriyordu. Ama bugün geldiğimiz noktada, yargının bağımsızlığını kaybetmesinden sonra, yargıç bağımsız karar alamaz noktaya geldi. Tabii yargıç nereye bakıyor, saraya bakıyor. Onların taleplerine, söylemlerine bakıyor, 'acaba ben bu kararı alırsam Erdoğan'ın hoşuna gider mi, gitmez mi?'. Hoşuna gidecekse kararı o çerçevede alıyor. Çoğu zaman sarayın taleplerini Erdoğan'ın avukatları dillendiriyor. Kime, Hakimler Savcılar Kurulu'na dillendiriyor, Yüksek Seçim Kurulu'na dillendiriyor, mahkeme başkanına dillendiriyor, savcıya dillendiriyor, 'yukarının talebi böyle' diye. O talep çerçevesinde de karar alınıyor. Davalarına baktıkları kişilerden astronomik ücretler talep ediyorlar. Dolar bazında talep ediyorlar. O neden ben Sayın Abdülhamit Gül'e söyledim. Bunlar ne kadar vergi veriyorlar, kaç lira para aldılar, hangi davalara baktılar ve bu davaların sonucu ne oldu. Hepsinden beraat çıktı, neden? FETÖ borsası vardı, sıradan bir borsa değil bu. İnsanların canını ve malını bir anlamda kurtarmaya yönelik olan bir borsa bu. Verir parayı, senin mallarına da el konulmayacak, seni hapse de attırmayacağız, dava bile açılmayacak. Benim Fettah Tamince'yi dillendirmemin sebebi bir örnek olmasıdır. Somut bir örnek olmasıdır. Ama Fettah Tamince benzeri çok örnek var. O nedenle Adalet Bakanlığı 2 müfettiş görevlendirirse, bütün bu ayrıntılar ortaya çıkar. Tabi yanlarında bir de maliyeci olacak. Taraflarla oturulup konuşulacakö şeklinde konuştu.
'BAROLAR BİLE ZOR BELA TELAFFUZ EDİYORLAR BUNLARI'
Kemal Kılıçdaroğlu, 'Ben şunu asla içime sindiremem; savcıya seslenip, 'kül tablasını getir buraya, sigaramın külünü dökeceğim' dediği zaman Erdoğan'ın avukatı, savcı koşa koşa gidip kül tablasını getiriyor. Böyle bir tabloyu benim vicdanım kaldırmaz. Adalet de kaldırmaz, Hakimler Savcılar Kurulu'nun da kaldırmaması lazım. Ben bunları söylerken birilerinin ismini zorunlu olarak veriyorum. Somut olsun diye veriyorum. Yoksa böyle onlarca, yüzlerce örnek var ve Türkiye'nin her tarafında var. Çürüyen bir adalet sistemi ülkeye hayır getirmez. Adalet varsa devlet vardır. Hz. Ali'nin bir sözü sık tekrarlanır ya 'devletin dini adalettir' diye. Devlet adalet üzerine inşa edilir. Adalet mülkün yani devletin temelidir. Şimdi adaletin temeline dinamit koymuş vaziyetteler. Biz de Adalet Bakanı'nı uyarıyoruz. Bakın adalet üzerinden insanlarla hesaplaşılıyor. Çünkü hakime 'sen şunu hapse at' deniliyor. Böylece ondan intikamını almış oluyor. 'Şunu beraat ettir çünkü bana 5 milyon dolar para verdi' deniyor. Bu mudur adalet? Nerede vicdan, nerede hukukun üstünlüğü, nerede hukuk fakülteleri? Onlar bile şimdi korkudan konuşamıyorlar. Nerede onların öğrencileri? Barolar bile zor bela telaffuz ediyorlar bunları. O nedenle medyanın özellikle bağımsız medyanın bu olayların üzerine gitmesi lazım. Bizim isteğimiz bu' dedi.
SELAHATTİN DEMİRTAŞ'IN TUTUKLULUĞU
Kemal Kılıçdaroğlu, Selahattin Demirtaş'a tahliye talepleriyle ilgili soru üzerine ise, 'Yargının bağımsız olmadığını söylüyorum. Kendisi beyefendi hakim yerine geçiyor, 'bunları bırakamayız' diyor. Sen misin hakim yoksa kürsüde oturan kişi mi hakim. Hakime, 'böyle karar ver, bak bırakmayacaksın' diyor. Hakim de bırakırsa başına hangi felaketlerin geleceğini biliyor. Hakimde de vicdan kiraya verildiği için 'olur, tutuklayalım beyefendi böyle istedi, hapiste tutalım' diyorlar. Siz bunu yaşıyorsunuz, görüyorsunuz, 82 milyon yaşıyor ve görüyor ve biz dönüp dünyaya 'Türkiye'de adalet var' diyoruz. Kim inanır buna Allah aşkına? Kim inanır? Aklı olan kim inanır? Vicdanı olan kim inanır? Tahliye edilmesi gerekirken, derhal hakimler devreye konuyor, 'tutuklayın, tutuklama kararı verin, içeride kalsın'. Bu sadece ve sadece Türkiye'ye zarar verir. Erdoğan'dan ziyade Türkiye'ye zarar verir. Türkiye'de hakkın, hukukun, adaletin olmadığını, keyfi bir yönetimin olduğunu ve bütün Türkiye'de adaletin bir kişinin iki dudağında çıkacak sözcüğe bağlandığını gösteriyor. Kendisi itiraf ediyor zaten, 'bırakmayız' diyor. Kimsin sen bırakmayacaksın? Hakim misin, savcı mısın, karar verme konumunda mısın? Hayır. Ama o şunu çok iyi biliyor; ben bunu söylediğim zaman bütün hakimler gereğini yapacaklar. Yaşadığımız tablo bu' diye konuştu.