Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, hiçbir gücün aracısı olmayan, hiçbir emperyal güç karşısında diz çökmeyen, Kuvayımilliye mirasını 21. yüzyıla taşıyan Türkiye'yi inşa edeceklerini belirtti.

Dünya Kadınlar Günü'nün kutlandığını anımsatan Kılıçdaroğlu, kadınların kırsalda 24 saat çalıştığını, kentte ise rahat çalışabilmesi için iyi eğitim alması gerektiğini söyledi.

Kadınların 8 Mart'ta bir araya gelerek sorunlarına dikkati çekmeye çalıştığını anlatan Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

'Kadınlar 'Kadın üzerindeki baskıları kaldırın', 'Erkek şiddetini kaldırın' dedi. Bunu yaparken de kadınlar saldırmazlar, ellerinde silah yoktur. Onların yüreklerinde vatan sevgisi vardır, bayrak sevgisi vardır, insan sevgisi vardır. Siz bu sevgiye, onların rahatlıkla kendi gösterilerini, yürüyüşlerini yapabilecekleri bir alanı açarak katkıda bulunabilirsiniz. İstanbul'da da kadınlar bir akşam saatinde yürümek istediler. Yasak getiriliyor. Hangi gerekçeyle yasak getiriyorsunuz? Yasak geldiği zaman Türkiye'nin demokrasisi gelişmiş mi olacak? Yasak geldiği zaman 'Türkiye'de demokrasi var' algısı bütün dünyada yerleşmiş mi olacak? Tam aksine... O nedenle biz, yasakçı zihniyetlere ve yasağı getirenlere karşıyız. İnsanlar silahsız, şiddetsiz olmak kaydıyla her türlü eylemi, toplu yürüyüşü yapabilirler, siyasetin dikkatini çekebilirler, toplumun dikkatini çekebilirler, şiddetin ne kadar ağır sonuçlar doğurduğunu topluma aktarabilirler. 8 Mart'ta da bunu kadınlar yapıyor. Dolayısıyla bizim kadınlara desteğimiz her zaman var.'

'Mustafa Kemal'in büyüklüğünü bir kez daha görüyoruz'
Atatürk'ün kadına bakışının önemine değinen Kılıçdaroğlu, Türkiye'de 1934 yılında kadına seçme ve seçilme hakkı verildiğini söyledi.

Kılıçdaroğlu, Dünya Kadınlar Birliği Genel Sekreteri ve Kadın Hareketi Gazetesi Yazarı Emilio Gourd'un 1935 yılında İsviçre'de kaleme aldığı; 'Ne yalan söyleyeyim, Türk kadınını çok kıskanıyorum. Burada kadın ile erkek arasında toplumsal ve hukuksal konularda hiçbir fark kalmamıştır. Tam bir eşitlik var. Biz de memleketimizde bunun için çok çalıştık. Tam 4 kez haklarımızın tümünü alabilmek için başvurduk. Parlamento 4 kez kabul etti. Fakat Ayan Meclisi reddeti. Fransa'da da kadınlar henüz sahip olamadıkları hakları almak için çalışıyorlar.' yazısını okudu.

Kemal Kılıçdaroğlu, kadınlara seçme ve seçilme hakkının Fransa'da 1944'te, İtalya, Arjantin ve Meksika'da 1946'da, Japonya'da 1945'te, Çin'de 1947'de, Yunanistan'da 1952'de, Belçika'da 1960'ta, İsviçre'de ise 1971'de verildiğine işaret ederek, 'Buradan Mustafa Kemal'in büyüklüğünü bir kez daha görüyoruz. Kendisini saygıyla, sevgiyle anıyoruz.' dedi.

'Demokrasiyi yüceltmek herkesin görevi'
Demokrasiyi yüceltmenin herkesin ortak görevi olduğunu vurgulayan Kılıçdaroğlu, mücadeleyi demokratik standartlar içinde yapmanın da yine herkesin görevi olduğunu dile getirdi.

Seçimlerde vatandaşın iradesine başvurulduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, halkın iradesine her yerde ve her ortamda demokrasinin gereği olarak saygı duyulmasının şart olduğunu vurguladı.

Yalova Belediye Başkanı Vefa Salman'ın iki kez seçime girdiğini ve kazandığını belirten Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

'Kendisini halkın oylarıyla yenemedikleri için bu kez 'Acaba idari kararlarla Vefa Salman'ı buradan nasıl uzaklaştırabiliriz ve kendi partilimizi nasıl Yalova'ya belediye başkanı seçeriz', bunun arayışına girdiler. Bir yolsuzluk saptanıyor. Doğrudur, bir yolsuzluk var. Yolsuzluğu saptayan idare mi, bakanlık mı? Hayır. İçişleri Bakanlığı mı, Sayıştay mı? Hayır. Orada yolsuzluğu saptayan düz namuslu bir memur. Olayı görüyor, tespit ediyor, Belediye Başkanına haber veriyor. Belediye Başkanı 'İnceleyin' diyor. İnceleniyor. Arkasından da Belediye Başkanı, bu yolsuzluğun araştırılması için Cumhuriyet Savcılığına ve emniyete suç duyurusunda bulunuyor. 'Gelin araştırın. Boyutları nedir, ne değildir bakın ilgilileri yakalayın. İlgililer hakkında dava açın' diyor. Yani kendisini suçluyor. Sonunda belediye başkanı açığa alınıyor. Belediye Meclisinde oylama yapılıyor. Bir AK Parti'li Yalova'ya belediye başkanlığına vekalet etmek üzere seçiliyor.

Buradan bütün Yalovalı kardeşlerime seslenmek isterim; hangi partiden olursa olsun halkın oyuyla seçilen belediye başkanının başımızın üstünde yeri vardır. Milletin iradesi ortaya çıkmışsa, o iradenin gereğinin yapılması lazım. Şimdi o iradenin gereği yapılmıyor. Demokrasiye darbe vuruluyor. Yalova halkının oylarına darbe vuruluyor. Onun seçtiği belediye başkanı değil, İçişleri Bakanının belirlediği, onun yolu ve yöntemiyle belirlediği bir kişi geliyor ve orada belediye başkanlığı yapıyor. Bu doğru değil. Vefa Salman eğer bir yolsuzluk yapmış ve bu ortaya çıkmışsa hiç kimse merak etmesin önce o konuda işleri yapacak parti zaten biziz. Biz, hiçbir belediye başkanımızın yolsuzluk yapmayacağına inanıyoruz. Araştırıyoruz. Bizim, belediyelerde denetimlerimiz de var. Çalışıyorlar, emek harcıyorlar belediye başkanlarımız. Vefa Salman yolsuzluğu şikayet edip görevden alınan bir belediye başkanı olarak tarihe geçecektir. Tarih de bu acı olayı hiçbir zaman unutmayacaktır.'

'Taç giyen baş akıllanır'
Kılıçdaroğlu konuşmasında, 'Demokrasi' derken, parlamentodan da söz etmek istediğini söyledi. Parlamento çatısı altında yapılan bütün konuşmalarda mutlak sorumsuzluk bulunduğunu ancak bunun canının istenildiği gibi konuşulması anlamına gelmediğini belirten Kılıçdaroğlu, 'Her konuşanın, önüne gelen herkese hakaret etmesi anlamına gelmez.' dedi. Kılıçdaroğlu, 'Taç giyen baş akıllanır.' atasözüne işaret ederek bu sözün belli bir makama, mevkiye gelen kişilerin sorumluluğunu hatırlattığını söyledi.

'Asla kabul etmiyorum'
Halkın oyuyla veya herhangi bir nedenle makama gelen kişinin, o makamın öngördüğü kurallar içinde konuşmak zorunda olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

'Sayın Erdoğan'ın, bana yönelik olarak burada söylenmesi asla mümkün olmayan, terbiyemin, ahlakımın asla izin vermediği belli cümleleri kullanarak bana hakaret etmesini asla kabul etmiyorum. Kendisine hiçbir cevap vermedim. Grup Başkanvekilimiz onun kullandığı cümlelerin aynısını kullandı. Grup Başkanvekilimize, 'Neden böyle söylüyorsun?' diye kızıyorlar. İyi de asıl öbürüne kızmak lazım, neden, hangi gerekçeyle böyle söyledin? Biz parlamentoda kavga istemiyoruz. Herkes düşüncelerini rahatlıkla ifade edebilsin, kamuoyuna, kitlelere anlatabilsin. Düşünce kadar değerli bir şey yoktur. Benim söylediğim sözlerden kimsenin kırılmasını istemem, eleştiri getiriyorsak mutlaka bir gerekçesi vardır, onu da açıklarız. Parlamentoda gereksiz bir kavga, parlamentoya hiçbir kazanç sağlamaz.'

'Büyük lokma ye büyük laf etme'
Kemal Kılıçdaroğlu, 'Büyük lokma ye büyük laf etme.' sözüne de değinerek büyük lafın arkasında durmanın kolay olmadığını vurguladı. Kılıçdaroğlu, 'Büyük laf ediyorsanız, önünüze çok güçlü, büyük hedef koymuşsunuzdur. Hedefinizin gerisine düşerseniz itibarınız düşer, itibarınız sorgulanır. Bulunduğunuz makamın itibarını da köreltmiş olursunuz. İtibarı kaybeden kişilerin ya da söylediği sözlerin tutamayan veya o sözlerin gerisine düşen kişilerin, bir memleketi yönetmesini doğru bulmayız. O büyük laflar döner, dolaşır koca, görkemli bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne zarar verir, uluslararası itibarını sarsar. Ülkeyi yönetenlerin konuşurken çok daha dikkatli olmaları gerekir.' diye konuştu.

'CHP iptal ettirmeseydi'
Suriye konusunda çok iyi niyetlerle yola çıktıklarını, hiç büyük laf etmediklerini aktaran Kılıçdaroğlu, aklı olan herkesin 'Bizim Orta Doğu bataklığında ne işimiz var?' sorusunun ne kadar doğru olduğunu bildiğini kaydetti. Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin Orta Doğu'da sorun çıktığında başvurulan ülke pozisyonunda olduğunu ancak bataklığa girilmesinin, sorunu çözme pozisyonunun kaybedileceği anlamına geldiğini ifade etti.

Suriye sınırının mayınlar temizlendikten sonra 49 yıllığına yabancı ülkeye verilmesini, kimin telkin, tavsiye ettiğini soran Kılıçdaroğlu, CHP'nin çıkan kararnameyi iptal ettirdiğini, kanun çıktıktan sonra da Anayasa Mahkemesinde iptal ettirdiklerini söyledi. Kılıçdaroğlu, 'AK Parti'ye oy veren kardeşlerimize sesleniyorum: Suriye sınırına yabancı bir devlet gelip, yerleşseydi bugün Türkiye'nin durumu ne olurdu? CHP'yi, 'Siz hep mahkemelere giderseniz' diye eleştirirlerdi. CHP, mahkemeye gitmeyip, iptal ettirmeseydi, bugün o bataklığın hangi düzeye ulaştığını tahmin edebilir miydik?' dedi.

'Balıklama atladılar'
'Neden Büyük Orta Doğu Projesi'nin eşbaşkanlığına soyundunuz? Kim size önerdi, maşa rolünü kim size verdi, hangi gerekçeyle bunu defalarca açıkladınız? Hiç düşünmediniz mi sana bu eşbaşkanlığı veren, yarın sana nasıl görev verecek?' sorularını yönelten Kılıçdaroğlu, şu değerlendirmeyi yaptı:

'Tarih kültüründen yoksun olanlar buna balıklama atladılar. Bugün Orta Doğu bataklığında bulunmamızın temel nedenlerinden birisi bu. ÖSO ile senin ne işin var? 'ÖSO'yu biz ABD ile beraber kurduk.' diyor. Sana maşa görevi verdiler, farkında bile olmadın. Biz, ÖSO'nun aynı zamanda hamiliğine soyunduk, maaş, para, silah verdik, eğittik. Yıllar yılı 'Yanlış yapıyorsunuz, yapmayın' dedik. Tam tersine 'ÖSO Kuvayımilliye'dir' dediler. Çünkü Kuvayımilliye'nin ne olduğunu bilmiyorlardı, sanıyorlardı ki Atatürk, Kuvayımilliyecilere her ay para veriyor. Sanıyorlardı ki Kuvayımilliyeciler, kendi vatanlarını savunmuyor da birilerinin telkiniyle yola çıkmıştı. Sırtımızı sıvazlayıp Suriye bataklığına bizi sokanlar, sonra bizi yalnız bıraktılar.'

Kemal Kılıçdaroğlu, 27 Şubat'ta 34 askerin şehit olduğunu, Türkiye'nin ölü toprağı serpilmiş gibi derin sessizliğe büründüğünü dile getirdi. 36 saat televizyonların önüne çıkılmadığını, büyük laf edilip altında kalındığını savunan Kılıçdaroğlu, 'Erdoğan, 3 gün sonra televizyona çıktı, gülümsedi, fıkralar anlattı, sanki 34 şehidimiz yokmuş gibi. Eleştirdim, eleştirmeye hakkım vardı, o şehitlerin ve onların ailelerinin, gazilerin bizde hakkı, hukuku vardı. Daha toprağa vermeden bu kahkaha, gülme nedir? Devleti yönetiyorsun, en azından gülümseme, gülme, şehide, şehidin annesine saygı duy.' değerlendirmesinde bulundu.

'Dakika bir, gol bir'
Erdoğan'dan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e 4 soru sormasını istediğini anımsatan Kılıçdaroğlu, Putin'in görüşme sonrasında, '... Telefon görüşmemizde ifade ettiğim gibi, hiç kimse Suriye askerleri de dahil olmak üzere, orada Türk askerlerinin olduğunu bilmiyordu.' dediğine işaret etti.

Kılıçdaroğlu, 'Dakika bir, gol bir. Soru sorma imkanı kalmadı. Erdoğan, bu telefon görüşmesinde Putin'e ne söyledi, bunu merak ediyorum. Putin, 'O alanda sizin askerlerinizin olduğunu bilmiyorduk.' diyorsa Erdoğan'ın dönüp koordinatları anlatması lazım. Demek ki o bilgi de verilmemiş. Erdoğan, 'Kabulünüz nedeniyle teşekkür ederim' diye konuşmasına başlıyor. Devasa, görkemli, tarihinde her karış toprağında şehit kanı olan bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Yöneticiye bakın, nasıl üzülmezsiniz, kahrolmazsınız.' diye konuştu.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, bir anlaşma imzalandığını, ortada bir ateşkes olmadığını, sözleşmeyle Rusya, Suriye ve Türkiye'nin askerinin faaliyetlerini durduracağını belirtti. Kılıçdaroğlu, böylece sorunun bir anlamda biraz daha ileriye atıldığını savundu.

Türkiye'nin, bu anlaşmayla Suriye rejimini resmen tanıdığını, sözleşmede, 'Suriye Arap Cumhuriyeti' ibaresinin geçtiğini, Türkiye'nin, Suriye'nin toprak bütünlüğünü ve terörle mücadeleyi kabul ettiğini kaydeden Kılıçdaroğlu, 'Terörizmin tüm tezahürleri içine ÖSO giriyor mu girmiyor mu önümüzdeki süreçte hep beraber göreceğiz. Bir başka sonuç, yaşadığımız sorunu Suriyelilerin öncülüğünde ve sahipliğinde çözüleceğini kabul ettik.' dedi.

Editör: Haber Merkezi