Tarihi gerçekleri bilmeyen bazı art niyetli kişiler Rize şehrinin Rize'nin kurtuluşu yok, Ruslar kendileri çekildi masalları anlatılır durur. Kahraman Kalkavan Bey'in bir avuç gönüllü ile Askoroz Deresi'nde verdiği mücadele ve çekilen onca zülüm hiçe sayılır. Neymiş efendim Bir gün Rizeliler demiş ki; her şehrin bir kurtuluşu var Rize'nin yok. Bir gazi bulalım da Rize nasıl kurtulmuş bize anlatsın. Buldukları amca başlamış anlatmaya, 'Çok zor günlerdi çok. Düşman karşıdan geliyor elinde top tüfek, biz bir kaçtuk bir kaçtuk...' Bu anlatılanlar bir şehrin geçmişine ve en önemlisi Rize şehitlerine saygısızlıktır.
Kurtuluş'a Güç Katan Rizeliler
Birinci Dünya Savaşı ve ardından kongreler dönemi (Kurtuluş Savaşı'na hazırlık dönemi) İstiklal Savaşı'mızda Rize'miz hep önemli rol oynamıştır.
Erzurum ve Sivas Kongrelerinde Rize delegeleri katılmıştır. Rizeliler sadece Rize ve çevresinin savunulmasıyla yetinmemiş, diğer bölgelerde de vatan savunmasına gönüllü katılmışlardır. İstiklal Savaşımızda silahaltına girme konusunda tereddüt etmeyen Rizeliler, ayrıca gönüllü olarak da milis güçler oluşturmuşlar, Kazım Karabekir Paşa komutasında Doğu Cephesi Harekatı, Sakarya muharebelerine de en önde yer almışlardır.
Kuvvetlerimiz için silah ve cephane naklinde de Dursun Kaptan başta olmak üzere aktif görevler almışlardır. Yine bölgemiz dışındaki mücadelede İpsiz Recep gibi gönüllülerin Marmara bölgesinde savunmaya katıldıklarını görüyoruz.
Bütün Rize Kaynadı
Bu gece rüya gördüm bütün Rize kaynadı Sabahtan kalktım, baktım bütün Rize oynadı
Askerler martinini hem sildi, hem yağladı Uşaklar silahını omzuna bağladı
Bizim gemi yürüdi Hopa'dan asker aldı Askerini gezdürdi devletimiz mil aldı
Kemer'den vapur açtı sancakları parladı Bizim bu topraklarda çok analar ağladı….
Kurtuluş Savaşı yıllarında Kuvayı Milliye'cilere takalarıyla silah taşıyan denizci Rizeliler vatan savunmasında başrol oynamışlardır.
Milli mücadelede büyük yararlılıklar gösteren Rizeliler arasında İpsiz Recep, Ketencioğlu Yakup, Dursun Kaptan, Metozade Hüseyin, Mataracı Mehmet Efendi, Tuzcuoğlu Halit Ağa, Şahinoğlu Osman Kahya, Rusya'dan gelen silah ve cephanenin Ankara'ya ulaştırılmasında etkin bir görev üstlenen Son Osmanlı Mebusan Meclisi ve TBMM 1. Dönem'de Lazistan (Rize) milletvekilliği yapan Osman Nuri Özgen, Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerinin atıldığı Erzurum kongresinde Rize'yi temsil eden İsmail Hakkı Genç, Kuvayı Milliye çalışmalarını yönlendirmek amacıyla Batum'da Sada-ı Millet Gazetesi'ni çıkaran ve yine Erzurum kongresinde Rize'yi temsil eden Lazistan Mebusu Hemşinli Necati Memişoğlu gibi birçok ölümsüz kahraman yer almaktadır.
Bi Tüfeğim Bi de Ben
İstanbul'da savaş yılları. Birinci dünya savaşında galip gelen İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunanlılar İstanbul'u işgal etmiştir. Türk'ün ateşle imtihan edildiği bu zor dönemde ekmek karneyle dağıtılmaktadır. Ancak İstanbul'da biri vardır ki, milli mücadelecilere karnesiz ekmek sağlamaktadır. Bu kişi cesaretiyle Atatürk'ün dikkatini çekmeyi başaran Rizeli Mataracı Mehmet Efendi'dir. Atatürk, bir gün bu yürekli laz uşağını yanına çağırır. Bir süre muhabbet ettikten sonra can alıcı soruyu sorar: 'Yarın cepheye gitsek, kaç kişiyle gelirsin?' Mataracı Mehmet Efendi, Rizeliye has keskin zekasını ve şivesini konuşturarak 'Bi tufeğum, bi da ben senun emrundeyiz paşam' der.
Taşlıdere'de Yeni Bir Tarih Yazılıyordu
Birinci cihan harbinde Rus cephesi bozulmuş, Hopa ve civarı kahramanca müdafaadan sonra düşmüş düşman Rize'ye doğru ilerliyordu. Şehrin beş kilometre doğusunda Taşlıdere'nin sol sahilinde Binbaşı Kahraman Kalkavan komutasındaki 600 - 700 erden oluşan sahil muhafız taburu düşmanı bekliyordu. Türk kuvvetleri düşmanın köprüyü geçmesine mani olmak için hakim tepeleri tutmuş vaziyetteydi. Sabah şafakla beraber Türk siperleri tarafından düşmanın topçu bataryaları seri ve şiddetli bir ateş altına alınıyordu.
Bu cehennem ateşi tam dört saat devam ediyordu. 'Türkler kaçmıştır.' diyen Ruslar köprüyü geçmek için ilerliyorlar. Köprü ortasına varır varmaz Mehmetçiğin gür sesi duyuluyor. 'Allah Allah' nidaları yeri göğü inletiyordu. Neye uğradığını anlayamayan Moskof geri çekilmek istiyorsa da Mehmetçiğin fişeği vazifesini yapıyor. Binlerce düşman Taşlıdere sularına karışıyordu. Düşman topçusu daha şiddetli ölüm yağdırıyordu. Bu vahşi hava saatlerce devam ediyordu. Taşlıdere yamaçları hallaç pamuğu gibi savruluyor. Hiç ara vermeden bu ecel yağmuru akşam kararıncaya kadar devam ediyor. Moskof tekrar taarruza geçiyorsa da köprüyü geçmeğe muvaffak olamıyordu.
Taşledere, Anafartalar'ı Anımsatıyordu
Gece bazı ehemmiyetsiz hadiselerle geçiyordu. Sabah güneşi doğmadan Moskof topçusu yine kan püskürüyordu. Bu da yetmiyormuş gibi ilaveten denizden bir torpido çok yakın bir mesafeden siperlen dövüyordu. Sekiz saat fasılasız devam eden top ateşi himayesinde köprüyü geçmek isteyen düşman Mehmetçiğin mavzeri önünde eğilmeğe mecbur kalıyordu.
Her geçen gün düşman biraz daha takviye oluyor ve denizden de amansız bir bombardıman dinmek bilmiyor. Harp bütün şiddet ile devam ediyor. Türkler gittikçe azalmakta, Moskof ise gittikçe arkadan cephane, yiyecek ve asker almaktaydı. Kuvvetlerimiz üç yüz kişiye indiği halde Mehmetçik hala bir adım geriye çekilmemişti. Kahraman Bey Taşlıdere'de edata bir Anafartalar oluşturuyordu.
Kalkavan'ın Yardımına Mataracı Yetişiyordu
Muharebenin altıncı gecesi karanlıklar içinde bir süvari Türk siperlerine doğru dörtnala ilerliyor, Kahraman Kalkavan'a geri çekilmeleri emrini içeren bir mektup getiriyordu. Gecenin ayazına rağmen zarfı açıp mektubu okuyan binbaşının alnında ter damlaları görünüyordu.
Kahraman Bey 'Düşman ne kadar kuvvetli olursa olsun, gökten ölüm yağsa bir adım geri çekilmem' diyordu. Bunun üzerine süvari komutanın bir de şifahi emri olduğunu belirtiyordu.
Komutan 'Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. Vatanın her karış toprağı düşman kanı ile sulanmadıkça düşmandan kaçacak tek bir Türk yoktur. Fakat parça parça kuvvetleri bir araya toplamamız için geri çekilmenizi ve bu çekilmeyi mümkün olduğu kadar zayiatsız başarmamız lazımdır' şeklinde emrediyordu.
Kahraman Bey bunun üzerine çekilmeyi kabul ediyordu. Kahraman Bey daha sonra cebinden defteri çıkarıp bir şeyler yazıyor ve yazdıklarını Ömer Çavuş'a vererek, hemen şehre gitmesini Mehmet Mataracı'yı bulup yazdığı mektubu ona vermesini emrediyordu. Binbaşı Kahraman Bey bu mektubunda geri çekilme, emri aldığını ve bu emri zayiatsız yerine getirebilmek için siperlerin siviller tarafından hiç olmazsa bir iki saat daha müdafaa edilmesinin lazım geldiğini ve gönüllülerin temin edilip derhal gönderilmelerini istiyordu. Ertesi günün akşamı bu gönüllü kahramanlar Mehmetçiklerin aralarında yer almaya başlıyorlardı. Gelen gönüllü sayısı iki yüz elli kişiden oluşuyor ve bunların arasında yirmi kişi yetmiş yaşının üzerine idi.
Taşlıdere Fedaileri
Uzaktan duyulan horoz sesleri sabahın yaklaştığını bildiriyor. Taşlıdere fedaileri göz ileride, tetik elde bekliyor. Gözü kana bulanmış kızıl Moskov güneş doğuşu ile birlikte top ateşine başlıyordu. Tam üç saat süren bu ölüm kasırgasından sonra köprüyü yine geçemeyen düşman kudurmuşa dönmüştü ki o gün bütün gün ve gece top ateşi durmadan devam ettiriyordu. Kahramanların birçoğu şehit olmuş, kimi yaralanmıştı. Ancak üç arkadaş sağ kalmıştı. Civar köy kadınları yaralıları evlerine alıp getiriyor, onlar da son vazifelerini yapıyorlardı.
Muharebenin sekizinci günü bütün kuvvetiyle saldıran Ruslar köprüyü geçmeye muvaffak oluyorlar. Sağ kalan üç arkadaştan ikisi daha sonra şehit oluyor, Hasan da ağır yaralanıyordu. Teslim olmayı şanına yediremeyen bu kahraman Rizeli belinden çıkardığı piştofu alnına dayayarak 'Allah'ım beni affet, şu kafir Moskof'un' kurşunu ile ölmek istemiyorum; diyor ve bir saniye sonra al kanlar içinde uzanıyordu. Halk daha sonra şehitlerine koşuyor. Bütün şehitler itina ile ve bütün dini vecibeler yerine getirilerek defnediliyor. Daha sonra yol açmak için buralar kazılıyor. O rutubetli yerde şehitlerin bütün elbiseleri çürüdüğü halde bedenlerinin hiç bozulmadan durduğunu gören vatandaşlar hocalara koşuyordu. Cürümüş elbiselerin içinde kırk-elli kuruş gümüş para çıkıyor. Kimsenin eli vatan için canlarını feda eden şehitlerin paralarına gitmiyor. Sonunda karar veriliyor, bu paralarla bir çeşme yaptırılıyor ve çeşmenin adı 'şehitler çeşmesi' konuyordu.
Düşman Komutanı: Bu Millet Esir Edilemez
Tepeleri zapt eden düşman komutanı siperleri geziyordu. Muazzam kuvvetini bir adım ileri attırmayan bu bir avuç sivilin yaptığı kahramanlık karşısın, da hayranlığını gizleyemeyerek, 'Bu millet esir edilemez. Bütün uğraşmalarımız beyhude.. Türkler vatanlarını nasıl olsa bizden geri alacaklardır. Tarih, böyle kahramanların toprağında düşman çizmesinin uzun zaman dolaşamayacağını ispat etmiştir' der.
FATİH SULTAN KAR