Mide içeriğinin patolojik şekilde mideden yemek borusuna doğru geri kaçışına reflü denildiğini söyleyen Medicana International İstanbul Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü'nden Dr. Öğr. Üyesi Amil Hüseynov, 'Reflü, mide asidinin ağız ve mideyi birbirine bağlayan yemek borusuna geri akması anlamına gelmektedir. Reflü, mide ekşimesi, göğüs ağrısı, yutma güçlüğü, kronik öksürük, bozulan uyku, kötüleşen astım atakları belirtileriyle ortaya çıkmaktadır. Bu belirtiler de midenin aşırı doldurulması, tok karın ile yatma, yağlı, baharatlı besinler, asitli içecekler, sigara ve alkol tüketimi ile daha da kötüleşmektedir' diye konuştu.

'REFLÜSÜ OLANLARDA KANSER RİSKİ DAHA YÜKSEK OLABİLİR'

Reflünün kronik olarak mide asidinin yemek borusuna geri kaçtığı bir durum olduğu için özofagus -yemek borusu- kanseri riskini artırabileceğine dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Hüseynov, 'Reflü, yemek borusu iç zarının zarar görmesine yol açabilir. Bu durum, Barrett özofagusu olarak adlandırılır ve kanser riskini artırır. Barrett özofagusu, yemek borusunun iç zarının değiştiği ve kansere dönüşebileceği bir durumdur. Ancak, bu duruma sahip olan herkes özofagus kanseri geliştirmez. Eğer bu aşamada teşhis konulmuşsa cerrahiden yeterli yanıt alınabilir. Reflü hastalığı olan kişilerde özofagus kanseri riski, diğer kişilere göre daha yüksek olabilir. Özellikle uzun süreli, sürekli ve kötüleşen reflü semptomlarına sahip olan kişilerde bu risk daha fazla artabilir' ifadelerini kullandı.

'HASTALARIN DAR KIYAFETLER GİYMEMESİ VE SAĞLIKSIZ BESLENMEMESİ GEREKMEKTEDİR'

Reflüde öncelikle yaşam tarzı değişiklikleri ve ilaç tedavilerinin gündeme geldiğine değinen Dr. Öğr. Üyesi Hüseynov, 'Semptomlarda bir rahatlama görülmezse daha farklı ilaç tedavileri ve ameliyat önerilebilmektedir. Yemek borusunda iltihaplanma varsa buna yönelik ilaçlar da önerilmektedir. Kilo fazlalığı varsa diyet yapılması istenir. Bu arada hastaların dar kıyafetler giymemesi ve sağlıksız beslenmemesi gerekmektedir. Reflü hastalığı ilerlediğinde, Barrett özofagusu -yemek borusu iç zarının değişimi- veya özofageal striktür -yemek borusu daralması- gibi ciddi komplikasyonlar ortaya çıkabilir. Bu durumlar cerrahi gerektirebilir. Ayrıca genç hastalarda ve özellikle yaşamları boyunca ilaç kullanmak istemeyenlerde cerrahi bir seçenek olabilir' dedi.

'CERRAHİ SONRASI ASİT BASKILAYICI İLAÇLARA OLAN İHTİYAÇ AZALABİLİR'

Reflü tedavisinde cerrahinin de önemli bir yer tuttuğunu ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Hüseynov, 'Kullanılan ana cerrahi teknik, laparoskopik fundoplikasyon olarak adlandırılır. Bu prosedürde, mide fundusu yemek borusu etrafına sarılır ve asidin geri kaçmasını önlemek için dikişle sabitlenir. Ayrıca, endoskopik teknikler -Stretta gibi- ve LINX cihazı gibi diğer seçenekler de kullanılabilir. Laparoskopik fundoplikasyon, genellikle semptomların kontrol edilmesinde yüksek başarı oranına sahiptir. İyileşme süreci genellikle 2 gün içinde normal aktivitelere dönüşü içerir. Cerrahi sonrası, birçok hastada asit baskılayıcı ilaçlara olan ihtiyaç azalabilir veya ortadan kalkabilir. Cerrahi müdahalenin sonucu, hastanın durumuna, cerrahi yönteme ve cerrahi ekibin deneyimine bağlı olarak değişebilir. Her hasta, cerrahi müdahale öncesinde kapsamlı bir değerlendirmeye ve doktorun önerilerine ihtiyaç duyar. Reflü hastalığı olan bireylerin tedavi seçenekleri hakkında bilgilendirilmiş bir karar vermek için uzman bir sağlık profesyoneli ile iş birliği yapmaları önemlidir' diye konuştu.

Editör: Haber Merkezi