Yaklaşık 40 yılını onkoloji uzmanlığına veren ve bu alanda Türkiye'nin tanınmış isimleri arasında yer alan Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Üyesi, Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Medikal Onkoloji Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nil Molinas Mandel, moleküler düzeydeki genetik testler sayesinde, kanser tedavisinde devrim yaşandığını söyledi. Prof. Dr. Mandel, bu sayede kişiye özel tedaviler oluşturulabildiğini ve bazen hiç umut kalmayan hastalarda dahi tedavi protokollerinin olumlu yönde baştan aşağı değişebildiğini kaydetti. Amerikan biyoteknoloji şirketi Illumina desteği ve Nesiller Genetik Hastalıklar Değerlendirme Merkezi ev sahipliğinde geçtiğimiz hafta İstanbul'da yapılan sempozyumda, genetik dünyası ve onkoloji uzmanları, genetik alanındaki gelişmelerin, kanser tanı ve tedavisindeki yerini değerlendirmek üzere bir araya geldi. Dünyanın biyobelirteç araştırma geliştirme ve moleküler tanı konusundaki en güçlü enstitülerinden biri olan Heidelberg Üniversitesi Patoloji Enstitüsü'nden Dr. Daniel Kazdal ile Türk onkoloji uzmanlarını buluşturan bilimsel toplantıda, kapsamlı moleküler profillemenin, kanserde yarattığı fark ve kanser biyobelirteçlerindeki son bilimsel gelişmeler ele alındı. Toplantının moderatörlüğünü yapan Prof. Dr. Nil Molinas Mandel, kanser alanında genetik ve biyoteknolojideki gelişmelerle büyük bir devrim yaşandığını kaydederek, onkoloji dünyasının kanserleri artık türlerine göre değil, hastadaki moleküler mekanizmasına göre ele aldığını vurguladı ve önemli bilgiler verdi.
'ARTIK BUTİK TEDAVİ UYGULUYORUZ'
Prof. Dr. Mandel, 'Kanser asrımızın en korkulu hastalığı. Ama kanserde çok fazla yenilik oldu. Asrın buluşları diyebileceğimiz, hastalığın ve hastaların genetik yapılarını, moleküler özelliklerini ve değişik aşamalarda kanda dolaşan tümör hücreleri dahil olmak üzere hastalığın seyrini takipte çok büyük aşamalar ve yeni ufuklar belirdi. 'Eskiden bizim yaptığımız konfeksiyonmuş' diyoruz artık kendi aramızda. Şimdi, 'butik' çalışıyoruz; kişiye özel tedaviler planlıyoruz ve bu kişiye özel planladığımız tedavileri hayata geçirebilmek için istiyoruz ki bunu tetikleyen bir mutasyon varsa, onu gösterelim. İşte bunun için de hem kanserli dokudan alınan örnekler, o yetersiz olursa kandan alınan örneklerle moleküler testler yapıyoruz. Bu, her kanser için hemen hemen artık kaçınılmaz oldu' dedi.
'HASTALARDA ARTIK YILLARCA SAĞ KALIM SAĞLAYABİLİYORUZ'
Genetik profillemenin başlarda iki gen, üç gen için yapılabildiğini, şimdi ise genetik alanındaki gelişmeler sayesinde yeni geliştirilen moleküler gen panelleri ile yüzlerce mutasyona bakılabildiğini vurgulayan Prof. Dr. Mandel, sözlerini şöyle sürdürdü: 'İşin heyecan verici tarafı da bu. Zira bazen her şeye dirençli gibi görünen bir hastada yapılan moleküler profilleme sonucu bakıyoruz ki, hiç beklemediğimiz, bizim şoför ya da 'driver mutasyon' dediğimiz tetikleyici mutasyonlara sahip çıkabiliyor ve hastalığın tedavisi, programı, baştan aşağı değişebiliyor. Bugün akciğer kanserinde, meme kanserinde veya kolorektal kanserlerde ki, bunlar en sık görülen kanserler, çok önemli gelişmeler oldu bu sayede. Artık daha etkin ve daha az yan etkili tedaviler vermeye başladık. Eskiden over yani yumurtalık kanserinde yapacağımız pek fazla bir şey yoktu. Sadece standart kemoterapi veriyorduk. Daha sonra hedefi tedaviler geldi, onun arkasından da DNA tamir mekanizmalarını bozan, durduran çalışmalar gösterdi ki yumurtalık kanserinde artık yeni tedavi seçenekleri son derece önemli. Metastatik hastalarda 1 yıl yaşam şansı çok az derken, bugün bu sürenin 4-5 yıla kadar çıktı. Daha daha yeni mutasyon analizleri de dirençli hastalarda farklı ilaç seçeneklerini ortaya koyma şansı verdi. Meme kanserinde de birçok yeni mutasyon tanımlandı. Eskiden Her-2 pozitif hastalık diyorduk, şimdi Her-2 düşük pozitifler çıktı. Dolayısıyla tedavide de seçenekler arttı.'
'KANSER TÜMÖRÜ EN BÜYÜK YAPAY ZEKA'
Nesiller Genetik Hastalıklar Değerlendirme Merkezi Kurucusu, Genetik ve Farmakoloji Uzmanı Dr. Gülay Özgön ise biyoteknoloji alanında yaşanan bilimsel gelişmeler sayesinde kanserin artık romatoid artrit gibi kronik bir hastalık olma yolunda olduğunu vurgulayarak, 'Tümörün aklı hepimizden büyük. Çok büyük bir yapay zeka var tümörün içinde. O da hayatta kalabilmek için çok farklı yolakları kullanarak, farklı mutasyonlar geliştiriyor. Teknoloji ve genetik ilerledikçe aslında, hastalar da fark ediyorlar ki eskiden komşusuna veya bir yakınına uygulanan tedaviler, kendisinde farklılaşmış durumda. Ya da aynı hastaya bir yıl önce uygulanan bir tedavi, bir şekilde progresyon (kötüleşme) veya düzelme nedeniyle bir yıl sonra değiştirilebiliyor. Bütün bunlar aslında bilimin ışığında, bilim dayanağı ile yapılıyor' dedi.
GENETİK SAYESİNDE TÜMÖRÜN DİLİ ÇÖZÜLÜYOR
Bugün FDA tarafından onaylanan pek çok gelişmiş genetik profilleme testlerinin ülkemizde de uygulanmaya başlandığına dikkat çeken Dr. Özgön, sözlerini şöyle sürdürdü: 'Neden daha geniş profilleme testi yapılması gerekiyor? Çünkü genetik, biyoteknolojik ilerlemeler, tümörün farklı yolaklar kullanarak farklı şekilde kendini ifade ettiğini ortaya koyabiliyor artık. Burada en önemli unsur sadece hedef olabilecek ilacı bulabilmek değil, aynı zamanda ilacı uygularken hastada hangi yan etkilere, hangi direnç mekanizmalarına neden olabiliyor, bunu da görebilmek. Ya da belki kost efektif dediğimiz farmako-ekonomik olarak da faydalı olabilecek, yani ülkenin sağlık ekonomisine de fayda sağlayacak bilgileri üretmek. 500 genli profillemelerde mesela hangi yolakta direnç olduğunu bularak, hastaya o ilacın yararı olup olmayacağı konusunda bir şeyler söyleyebiliyoruz. Tabii ki aslında bizim bütün amacımız, geniş profilli genetik testlerin geri ödeme sistemlerine dahil edilerek daha ulaşılabilir olması. Uygun tüm hastaların bu tip tedavi ve tanı modelitelerine kolay ulaşmasını arzuluyoruz. Tabii ki bu tanı ve tedaviler bir takım bilimsel kılavuzlar eşliğinde kullanıyor. Hangi hastaya hangi tedavi kılavuzunun uygulanması gerektiğiyle ilgili bilimsel çalışmalar ışığında karar veriliyor. Bu kılavuzların değişmesi eskiden yıllar sürerken bugün neredeyse 6 ayda bir güncelleniyor ve yenileniyor. Bu yenilen kılavuzlar eşliğinde de tedavi olasılıkları ve imkanları artıyor. Hastalar da daha uzun yaşam şansına sahip olabiliyor.'