Dünya genelinde mesane kanserlerinin erkeklerde 7'nci sırada görüldüğünü ve Türkiye'de erkeklerde en sık görülen kanser türleri arasında 4'üncü sırada yer aldığını söyleyen Memorial Ankara Hastanesi Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Ali Fuat Atmaca, mesane kanserlerinin kadınlarda ise ilk 10 kanser içinde yer almadığını ifade etti. Yaşa bağlı olarak mesane kanserinin görülme sıklığının arttığını dile getiren Atmaca, ' Genellikle 60-70 yaşlarından sonra görülüyor. En önemli etkenlerinden biri sigara kullanımı. Mesane kanserlerinin yaklaşık yüzde 50'sinden sigara sorumlu. Sigarada bir takım kanserojen maddeler var ve bunlar böbrekler yoluyla atılıyor. Mesanenin iç yüzeyiyle temas edince ve temas süresi uzayınca kansere sebep oluyor' dedi.
MESLEK SEÇİMİNE DİKKAT
Sigaranın yanı sıra bazı mesleklerin de kanserin oluşumunda risk faktörü olduğunu belirten Atmaca, 'Boya ve deri sanayiinde, metal ve petrol sanayiinde çalışanlarda sıklıkla karşımıza çıkabiliyor ve bu mesleki etkenler toplam vakaların yüzde 10'unu oluşturuyor. Son yıllarda yapılan iş güvenliği çalışmalarından sonra bu mesleki maruziyet azalmış durumda. Aile öyküsü nadiren olmakla birlikte suçlanabilecek faktörlerden biridir. Bir takım antineoplastik ilaçların da kanserle ilişkisi söz konusu. Sulardaki arsenik miktarının yüksek olması, suların aşırı klorlanması neticesinde ortaya çıkan halometanlara bağlı da mesane kanserleri gelişebiliyor' ifadelerini kullandı.
İDRARDA KANAMAYA DİKKAT!
Mesane kanserinin en sık belirtisinin idrarda kanama olduğunu ifade eden Atmaca, şöyle konuştu:
'Daha çok ağrısız bir kanama söz konusudur ve pıhtılıolabilir. Bir defa bile olsa bu önemlidir ve doktora başvurmak gerekir. Bazı kanserler ise belirti vermezler. Ya da idrarda yanma, ağrılı idrar yapma, sık idrara çıkmagibi spesifik olmayan belirtiler verebilirler. Bu tür belirtiler idrar yolu enfeksiyonlarında, özellikle kadınlarda sistitlerde ve erkeklerde iyi huylu prostat büyümelerinde görülebilen belirtiler olduğu için gözden kaçabilmektedir.
MESANE KANSERLERİNİN YÜZDE 75'İ YÜZEYEL TÜMÖRLER
Erken teşhis edilen ve derecesi düşük tümörlerde hastaların kendi mesaneleriyle yaşayabildiğini ve bu kanser türünün tedavi edilebildiğini söyleyen Prof. Dr. Atmaca, 'Endoskopik olarak teşhis edilebiliyor. Yüzeysel tümörler mesane kanserinin yüzde 75'ini oluşturuyor. Bunlarda da hasta çoğunlukla kendi mesanesiyle yaşayabiliyor ve tedavi edebiliyoruz. Mesanenin kasını tutan ya da daha derin tabakaları tutup mesane dışına çıkan tümörler eğer vücutta başka bir yere yayılmamışsa, bu hastalarda da mesaneyi almak gerekiyor' dedi.
BAĞIRSAKTAN YAPAY MESANE YAPILIYOR
Prof. Dr. Atmaca, mesanesi alınan hastanın kendi bağırsağından alınan bir parça ile bir idrar kesesi yapıldığını şu sözlerle anlattı: 'Bu ameliyatta böbreklerden çıkan idrar kanallarının uçları bağırsaktan yapılan yeni mesaneye bağlanmaktadır. Bağırsak mesanenin bir ucu dış idrar kanalına yani üretraya bağlanır. Böylece idrar bu bağırsak mesanede birikmekte ve dış idrar kanalı ile dışarı atılmaktadır. Bu ameliyat bu konuda deneyimli uzmanlar tarafından sayılı merkezlerde yapılabilmektedir.
CİNSEL FONKSİYON BOZUKLUĞU ÖNLENEBİLİYOR
Prof. Dr. Ali Fuat Atmaca, mesane kanserinin tedavisinde robotik cerrahinin cerraha ve hastaya önemli ölçüde konfor sağladığını dile getirdi.
Atmaca, 'Robotik cerrahide hiçbir kesi yok ve 5 küçük delikten yapıyoruz. Kesi olmadığı için sıvı, ısı kaybı olmuyor ve hastalar daha çabuk iyileşebiliyorlar. 3 boyutlu bir görüntü sağlıyor ve derinlik hissi var. El aletleri çok ince ve hareket kabiliyetleri çok yüksek.Dolayısıyla en ince müdahaleleri bu aletlerle 3 boyutlu 10-15 kat büyütülebilen bir görüntü altında yapabiliyoruz. Robotik cerrahi ile kanama riski neredeyse tamamen ortadan kalkıyor ve hastalara kan verme ihtiyacı olmuyor. Açık cerrahide birçok hastaya kan vermek gerekiyor. Robotik yöntemle hastalar çok çabuk iyileşiyor, yara yeri enfeksiyonu ya da fıtıklaşma yaşanmıyor. Hastaların bağırsak fonksiyonları çabuk geri dönüyor. Erkek hastalarda mesane kanseri ameliyatlarından sonra aynı prostat kanserindeki ameliyatlarda olduğu gibi cinsel fonksiyon bozuklukları olabiliyor. Uygun hastalarda cinsel fonksiyon için gerekli sinirleri koruyabiliyoruz' şeklinde konuştu.