Geleneksel Türk tiyatrosunun son temsilcisi, orta oyunu ve tuluat sanatçısı İsmail Hakkı Dümbüllü, 1897'de Üsküdar Süleymanağa Mahallesi'nde orta halli bir ailenin çocuğu olarak doğdu.

II. Abdülhamid'in silahşörlerindan Zeynel Abidin Efendi ile Fatma Azize Hanım'ın oğlu olan İsmail Hakkı, 'Dümbüllü' lakabını dönemin kanto sanatçılarından Peruz Hanım'ın söylediği Dümbüllü adlı kantodan almıştır.

Dümbüllü, Üsküdar İttihat-ı Terakki Mektebi'ni bitirdikten sonra askeri ortaokuluna başladı ancak tiyatro merakı yüzünden askeri ortaokulunun üçüncü sınıfından ayrıldı.

Önceleri amatör olarak Karagöz Hüseyin'in sahnesinde oynayan Dümbüllü, daha sonra profesyonel olarak, Kel Hasan'ın tiyatrosunda sahneye çıktı.

Usta sanatçı, 30 yaşına kadar Kel Hasan'ın yanında çalışarak tuluat geleneğini öğrendi ve Kavuklu Hamdi, Naşid, Abdi, Küçük İsmail, Abdürrezak gibi dönemin ünlü orta oyuncularıyla çalıştı.

Hocası Kel Hasan Efendi'nin orta oyununu temsil eden kavuğunu ve tuluat sanatının simgesi kabul edilen fes ve kavuğunu ustasından devralan Dümbüllü, kavuğunu 1968'de tiyatro ve sinemada canlandırdığı başarılı karakterlerle büyük beğeni kazanan Münir Özkul'a devretti. Tiyatro oyuncuları arasında geleneksel bir törenle devredilmeye devam eden kavuk, 1989'da Özkul tarafından usta oyuncu Ferhan Şensoy'a takdim edildi. Şensoy'un 2016'da oyuncu Rasim Öztekin'e devrettiği kavuk, son olarak eylül ayında Şevket Çoruh'a verildi.

İsmail Hakkı Dümbüllü, Tevfik İnce ile kendi topluluğunu kurarak, 1928'de Direklerarası'ndaki Hilal Tiyatrosu'nda perdelerini açtı, 1933'ten sonra ise Anadolu turnelerine çıktı.

Bu dönemde 'Ayşem', 'Cebe Gitti', 'Bülbül' adlı operetlerde de oynayan Dümbüllü, dönemin tiyatro anlayışı ve beğenisi giderek değişmesine rağmen Naşid'in ölümünden ardından geleneksek tiyatronun en ünlü adı oldu ve orta oyunu geleneğini tek başına sürdürdü.

Usta sanatçı, özgün ses tonu, saf görünüşü ve sevimli mimikleriyle 1947'den itibaren sinemada da görünmeye başladı. 'Dümbüllü Memiş' (1947), 'Dümbüllü Macera Peşinde' (1948) ve 'Keloğlan' (1948) filmlerinde başrol oynayan Dümbüllü, 'Harman Sonu' (1950), 'İncili Çavuş' (1952), 'Ne Sihirdir Ne Keramet' (1951), 'Sihirli Define' (1951) adlı filmlerde ününü pekiştirdi.

Kel Hasan'dan orta oyunu konusunda öğrendiklerini kendi kişiliğiyle sentezleyerek oluşturduğu 'Dümbüllü tarzı'nı hem sahnede hem de perdede sergilemeyi sürdüren İsmail Dümbüllü, 1953'te 'Kırk Gün Kırk Gece', 1954'te 'Mihrimah Sultan', 1956'da 'Dümbüllü Tarzan' adlı filmlerde oynadı.

İsmail Hakkı Dümbüllü, 1968'de jübilesini yaptı ve kavuğu Münir Özkul'a devrederek tiyatroyu bıraktı. Ancak usta isim, sanattan kopmayarak zaman zaman sahneye çıkmayı ve radyo oyunlarında yer almayı sürdürdü.

Bilinen adıyla Dümbüllü İsmail Efendi, bir açıklamasında, 'Dümbüllü' adını nasıl aldığını şöyle aktarmıştı:

'Peruz Hanım vardı kantocu, Samran'dan evvel. Bu Peruz Hanım o zamanın en birinci kantocusuydu. Hem beste yapar, güftesini de kendisi yazardı. Dümbüllü diye bir kanto söylerdi. Buna bir gazel ilave ederek söylemeye başladım. 'Dümbüllü, Dümbüllü, Gabarala, mabarala, Dümbüllü' diye oynardık. Böylece Dümbüllü adı üzerimde kaldı.'

Tuluata dayanan orta oyunun, son önemli temsilcisi sayılan Dümbüllü İsmail adına Karagözcüler ve Ortaoyuncular Derneği'nin 1980'de koyduğu 'En Başarılı Güldürü Sanatçısı' ödülünü ilk kez Münir Özkul, 1987'de ise Suna Pekuysal aldı.

Geçirdiği trafik kazasından bir ay sonra 5 Kasım 1973'te hayatını kaybeden İsmail Hakkı Dümbüllü, Üsküdar'da bulunan Karacaahmet Mezarlığı'na defnedildi.

Editör: Haber Merkezi