İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM Grup Toplantısı'ndaki konuşmasında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Meral Akşener, konuşmasına İdlib'de rejim ordusunun saldırılarıyla şehit olan 5 askere rahmet ve yakınlarına başsağlığı dileğinde bulunarak başladı.
Olayın ardından Türk ordusunun saldırılara gereken cevabı verdiğine ilişkin açıklamaları anımsatan Akşener, şöyle konuştu:
'Devletin sözüne inanmak durumundayız. Ancak bu inancımız tahammül sınırlarını zorlayan bir noktaya geldiğimiz gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Bu iş öyle açıklamayla falan olmaz. Ülkemizi soktuğunuz Suriye bataklığında Mehmed'im can veriyor. Siz daha neyi bekliyorsunuz? Diplomasi seçeneği elbette kıyıda durmalı ama Mehmed'im toprağa düşerken ve bunu bir devletin askeri yaparken, lafı uzatmanın anlamı yok. Mikrofon delikanlılığını artık bırakın ve gerekeni yapın.'
Van'daki çığ ve İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı'ndaki uçak kazasına ilişkin de Akşener, kazaların hayatın bir gerçeği olduğunu ancak her iki olayda da kurtarma çalışmalarında gereken dikkatin gösterilmediğine yönelik iddiaların bulunduğunu belirtti.
Teknik bazı aksaklıklardan ve insan hatalarından söz edildiğini kaydeden Akşener, şunları kaydetti:
'Sabiha Gökçen'de yıllardır bitirilemeyen ikinci piste ve bunun sonucunda kullanılmaya devam edilen Sayın Bakanın tabiriyle, yorgun piste dikkat çekiliyor. Biliyorsunuz, İstanbul'da kaza yapan uçaktan hemen önce, aynı piste iniş yapmaktan vazgeçen, bir başka uçağın yolcularından biri de bendim. Aynı şartlarda, güvenlik gerekçesiyle pas geçen uçaklar varken, diğer bir uçağın inişine izin verilmesinin ya da pilotların inme kararı verebiliyor olmasının üzerinde düşünülmesi ve detaylı bir inceleme yapılması gerekir. Ama yapılmıyor.
Düşünsenize, Uçak pist dışına çıkıyor. Yardım için gelen özel harekat mensupları, havalimanındaki çukura düşüyor ve yaralanıyor. Ağır yaralı kazazedeler, havalimanının ortasında ambulans bekliyor. Yeteri sayıda ambulans gelmiyor, yaralılar yolcu otobüslerinde taşınıyor. Tüm bunlar olurken, güvenlik elemanları, internete video yükleme peşinde. İktidara soruyorum; Allah aşkına, biz, ne zaman bu kadar ciddiyetsiz bir ülke haline geldik? Yaşadığımız her felakette sergilenen bu beceriksizlik, benim uykularımı kaçırıyor. Siz bu halde, nasıl bu kadar rahat uyuyorsunuz? Nasıl oluyor da her şey yolundaymış gibi davranabiliyorsunuz?'
Akşener, partisine yönelik 'tehdit ve zorbalıkların' kendisini korkutmadığını ancak 'bu ciddiyetsizlik ve vurdumduymazlıkların' korkuttuğunu ifade etti.
Çin'de yayılan yeni tip koronavirüs salgınına işaret eden Akşener, dünyanın doğal kaynaklarını tüketerek metropollere sıkıştığına, zaman içerisinde başka hastalıkların da ortaya çıkabileceğine dikkati çekti.
Türkiye'nin salgın hastalıklara karşı önlem alması gerektiğini isteyen Akşener, konuşmasını şöyle sürdürdü:
'Olası bir salgında hastanelerimiz, doktorlarımız, hemşirelerimiz ne yapacaklarını biliyor mu? ABD, Rusya aşı geliştiriyor. Türkiye'de herhangi bir kurum, bu senaryoya karşı herhangi bir çalışma yapıyor mu? Ne önlem aldınız diye sorduk. 'Uzakdoğu'dan gelen yolcuları termal cihazlarla tarıyoruz.' dediler. Ateşi çıkan yolcu varsa kontrol ediliyor, ateşi yoksa geçip gidiyor. Oysa virüsün kuluçka süresi 15 gün. Bugün turp gibi sağlam biri, 10 gün sonra bir anda hastalanabiliyor. Önlem dediğiniz, gelenin ateşini ölçmek midir? Karantina merkezimiz var mı? Maske, serum ve ilaç stoğu yapılıyor mu?
Hangi bölgelere çadır hastaneler kurulacak, bunların planları var mı? İş işten geçtikten sonra ailelere başsağlığına gitmek, cenazelere katılmak, evi yıkılanlara ev tahsis etmek, tedbir değildir. Ölümcül virüslere karşı, dut pekmezi yemek de tedbir değildir. Tedbir almak, felaket başa gelmeden çalışmak, en kötü senaryoya göre hazırlanmaktır. Tabii ağaların keyfi yerinde 'virüs gelirse, o zaman düşünürüz.' , 'Deprem olursa, çığ düşerse ya da uçak kazası olursa, o zaman düşünürüz.' diyorlar. Tedbirli olmak sizin için bu kadar zor mu?'
'İstanbul depremi sadece İstanbul'u değil Türkiye'yi de yıkar'
İYİ Parti Genel Başkanı Akşener, İstanbul'da yaşanabilecek bir felaketin sadece İstanbul'u değil bütün Türkiye'yi etkileyeceğini belirterek, 'Uzmanlar, İstanbul depremi konusunda uyarıyor. İstanbul'da yaşanacak bir felaket, sadece İstanbul'u yıkıp geçmez, Türkiye'yi, Türkiye'nin ekonomisini de yıkıp geçer.' diye konuştu. Alınan önlemlerin yetersiz olduğunu savunan Akşener, konuyu siyasi polemik haline getirmek istemediklerini, Türkiye'nin Kanal İstanbul Projesini değil İstanbul depremini konuşması gerektiğini savundu.
Günümüz teknolojisinin, depreme karşı güven içinde yaşamı sağlayacak her türlü imkan ve aracı sağladığını kaydeden Akşener, şöyle konuştu:
'Sorun belli, çözüm belli. Kanal İstanbul için seferber olacağımıza, gelin, bir kentsel dönüşüm seferberliği başlatalım. Rant konuşacağımıza, gelin, İstanbul'daki binalara, sismik izolatör sistemlerini nasıl entegre edeceğimizi konuşalım. Gelin, gereken adımları atalım, İstanbul depreme hazır diyelim. Önce tedbirimizi alalım, şehirlerimizi deprem felaketine karşı koruyalım. Ondan sonra ne kadar fantastik projen varsa getir tartışalım. İstersen, Karadeniz'den Akdeniz'e kanal projesi getir, onu tartışalım. İstersen, İstanbul'dan Diyarbakır'a tüp geçit projesi getir, onu tartışalım. İstersen, Mersin'den Mısır'a köprü projesi getir, onu tartışalım. İstersen, damadının 'Biz dersek vatandaş inanır' dediği Ankara'dan Ay'a duble yol projesini getir, onu tartışalım. Ama önce milletin canını güvence altına alalım.'
AK Parti'li milletvekillerin Başbuğ hakkındaki suç duyurusu
Akşener, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın AK Parti'li milletvekillerinden eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ hakkında dava açmasını istemesi ve milletvekillerinin de suç duyurusunda bulunması konusunda, şahıslarla değil, kurumlarla ilgili olduklarını ve tartışmanın kimin ekmeğine yağ sürdüğüne baktıklarını belirtti.
'Bu tartışma, FETÖ'yle mücadele edenlere mi yoksa bizzat FETÖ'nün kendisine mi yarıyor? Biz, işte bu sorunun cevabıyla ilgiliyiz.' diyen Akşener, Meclise girdikleri ilk günden beri verdikleri önergelerle, FETÖ'nün siyasi ayağının araştırılmasını istediklerini ancak AK Parti ile MHP'nin bu önergelerini her defasında reddettiğini kaydetti.
İlker Başbuğ'un FETÖ tezgahlarının mağduru olduğuna işaret eden Akşener, 'Genelkurmay eski Başkanı, 2009 yılında yapılan bir yasa değişikliğine gece yarısı yapılan bir eke dikkat çekti. 'Askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasının önünü açan düzenlemeyi, bizzat FETÖ'nün istediğini' söyledi. Karşılığında aldığı cevap, AK Parti milletvekillerine, 'Gidin dava açın.' çağrısı oldu. İlginç ama suç duyurusu değil tazminat davası açılıyor. O sözler bir yorum değil, bir durum tespitiydi. Türk ordusuna kurulan tuzağın nedenini sorgulayan sözlerdi. İşin ilginç yanı, aslında Sayın Erdoğan'ın da kabul ettiği bir sürece işaret ediyordu.' dedi.
Kurumların daha fazla yıpratılmasına izin veremeyeceklerini dile getiren Akşener, şunları söyledi:
'İhtiyacımız olan, FÖTÖ'yü sevindirecek kavgalar değildir. İhtiyacımız olan, FETÖ'nün siyasi ayağını ortaya çıkarıp siyasetimizi bu kirden, bu pastan temizlemektir. Bu, samimiyet, kararlılık ve her tür hesaptan arınmış, cesur adımlar ister. Biz buna varız. Buyurun, bir kez daha çağrı yapıyorum; madem bizim önergelerimize destek vermiyorsunuz, o zaman siz bir önerge verin, 'FETÖ'nün siyasi ayağını araştıralım.' deyin, biz, sizin önergenize destek verelim. Çünkü Türkiye'nin bu hesabı artık kapatması lazım. Kapatmadıkça, bu yara kanamaya devam edecektir.
Biz, kanayan yaralarımız olmasın istiyoruz. Türkiye tedavilere değil, refaha, zenginliğe, huzura kafa yorsun istiyoruz. Milletimiz hakkına, hukukuna kavuşsun istiyoruz. Milletimiz, saray zenginlerinin şatafatına değil, evlatlarının geleceğine çalışsın istiyoruz. Türkiye hakkaniyetle idare edilsin, millet yeniden velinimet olsun istiyoruz. Biz tüm bunların, Sayın Erdoğan'ın iki dudağı arasına hapsedilmiş bu uyduruk sistemle değil, iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemle mümkün olacağını görüyoruz.'
KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı'ya tepki
KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'ya tepki gösteren Akşener, 'konuşmasını şöyle tamamladı:
'Neymiş? Beyefendi, Kıbrıs Türklerinin özgürlüğünü temsil eden, o kutlu sözleri beğenmiyormuş. Neymiş? 1950'lerin sloganıymış. Neymiş? Artık hükmü yokmuş, bugüne uygun değilmiş. Hayırdır Mustafa Bey? Bayrak indi de bizim mi haberimiz yok? Slogan deyip geçtiğin o sözler işkembeden atılmadı. O sözler, o bayrak oraya dikildiği gün, koca bir milletin yüreğinden kopup söylendi. İşte o nedenle, herkes sussa da biz susmayacağız ve Mustafa Akıncı gibi rahatsız olanlara inat, diyeceğiz ki Kıbrıs Türk'tür, Türk kalacak. Ne mutlu Türküm diyene.'