Medipol Mega Üniversite Hastanesi Tıbbi Onkoloji Bölümünden Prof. Dr. Ahmet Bilici, akciğer kanseri tedavisinde tek seçeneğin kemoterapi olmadığına dikkat çekti. Prof. Dr. Bilici, akciğer kanserinin hem erkeklerde hem kadınlarda kansere bağlı ölümlerin en sık nedenini oluşturduğunu belirterek 'Dünyada hem kadınlarda hem de erkeklerde en sık görülen ikinci kanser türüdür. Akciğer kanseri tedavisinde uzun süre yalnızca kemoterapi tek tedavi yöntemi olarak kullanıldı ve halen kullanılıyor. Öte yandan diğer kanser türlerinde olduğu gibi akciğer kanserinin tedavisinde de özellikle ileri evre hastalıkta son yıllarda önemli gelişmeler kaydedildi ve yeni tedaviler pratiğe girdi' ifadelerini kullandı.

KİŞİYE ÖZGÜ TEDAVİLERİN FARKI

Son 15 yılda akciğer kanseri tedavisinde yeni yöntemlerin geliştiğine işaret eden Prof. Dr. Bilici, şu değerlendirmede bulundu:

'Akciğer kanseri tedavi kararı verirken önceden hastaları yalnızca küçük hücreli ve küçük hücreli olmayan diye ikiye ayırmak yeterliydi. Hastalar bu iki tipten hangisine dahilse hepsi benzer kemoterapilerle tedavi ediliyordu. Yani farklılaştırılmış, kişiye özgü bir tedavi yaklaşımı bulunmuyordu. Ancak özellikle son 15 yıl içerisinde akciğer kanserinin moleküler patolojik ve biyolojik özelliklerinin öğrenilmesi yeni tedavilerin araştırılmasına yol gösterici oldu. Öncelikle küçük hücreli dışı akciğer kanserinin farklı patolojik alt tiplerinin ve bunların farklı biyolojik özellikleri olduğunu, tedavisinin farklılaştığını öğrendik. Bundan sonra ise özellikle akciğer kanseri hücrelerinin oluşmasında rol oynayabilen 'mutasyon' adı verilen bazı genlerde çeşitli genetik değişiklikler saptandı. Daha sonra da bu genetik değişiklikleri hedef alan kişiye özgü ya da 'hedefe yönelik' tedaviler olarak adlandırılan tedaviler geliştirildi.'

YAŞAM KONFORUNU ETKİLEMEZ

Prof. Dr. Bilici, hedefe yönelik ilaçların kemoterapiye nazaran daha az yan etkisi olduğunu belirterek, şu bilgileri paylaştı:

'Hedefe yönelik ilaçların en önemli özelliği, hastanın akciğer kanserine özgü saptanan bir genetik mutasyon üzerinden etki ederek, kanser hücrelerini yok edebilmesidir. Bu yüzden kişiye özgü ya da akıllı ilaçlar olarak da adlandırılabilirler. Bu ilaçların diğer bir özelliği de, kemoterapi gibi hem normal hem de akciğer kanseri hücrelerini etkilemez. Daha çok akciğer kanseri hücrelerinin taşıdığı ilgili mutasyon üzerinden daha çok kanser hücrelerini etkiler, normal hücreler üzerine ise çok az ya da hiç zarar vermez. Bunun hasta açısından önemi, kemoterapiden farklı olarak, saç dökülmesi, bulantı, kusma, ishal, ağız yarası gibi hastanın yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilecek yan etkiler ya hiç görülmez ya da hafif görülür. Böylece akciğer kanseri hastamızın normal günlük yaşamları devam eder ve yaşam konforları korunabilir.'

GENETİK TESTLER VE HEDEFE YÖNELİK İLAÇLAR

Hedefe yönelik tedavilerde başarı oranının da daha yüksek olduğunu ifade eden Prof. Dr. Bilici 'Kemoterapilerde ancak yüzde 30 gibi tedaviye cevap oranı alabilirken, hedefe yönelik tedavilerde oran yüzde 70 ila 80'lere kadar çıkabiliyor. Böylece, hastalığın ilerlemesi daha uzun süre engellenebiliyor ve hastalarımızın tedavi başarıları da 2-3 kat artıyor. Ancak, kişiye özgü tedaviler şu an için sadece ileri evre hastalarda kullanılıyor' dedi.

Prof. Dr. Bilici, şöyle devam etti:

'Tüm ileri evre küçük hücre dışı akciğer kanserli hastalarımızda, özellikle skuamöz hücre dışı tiplerde, tanı zamanında bu tür hedefe yönelik tedavilere uygunluğu araştırmak açısından gerekli genetik testleri standart olarak istiyoruz. Şu an için EGFR, ALK, ROS-1, B-RAF testleri hedefe yönelik ilaçlar için istediğimiz genetik testleri oluşturuyor. Aslında küçük hücreli dışı akciğer kanserinde çok sayıda genetik mutasyon olmasına rağmen tedaviyi yönlendirici bu tür mutasyonların oranı yüzde 20 ila 30 civarında saptanabiliyor. Eğer bunlardan birisi bulunursa, buna uygun ilaçlarla hastaları tedavi ederek daha başarılı sonuçlara ulaşabiliyoruz.'

BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ DEVREDE

Prof. Dr. Bilici, akciğer kanseri tedavisindeki diğer bir önemli gelişmenin de immünoterapiler olduğuna değinerek şu ifadeleri kullandı:

'Birçok tümörde bağışıklık sistemini hücrelerinin kanser hücrelerini tanıma ve yok etmede bir eksikliği olduğunun anlaşılması, bu bozukluğun düzeltilmesine yönelik ilaçların araştırılmasına yol açtı. Akciğer kanserinde de benzer amaçla immünoterapiler araştırıldı ve son dönemde ileri evre akciğer kanseri tedavisinde üç ilacın etkinliği gösterildi. İmmünoterapiler, hastanın kendi bağışıklık sitemindeki T-lenfositleri üzerinden etki göstererek bağışıklık sistemindeki tümörü tanıma ve yok etmedeki bozukluğun düzeltilmesini sağlayarak tümöre karşı bir savaş başlattı. Bu ilaçlarla öncelikle ileri evre küçük hücreli dışı akciğer kanserinde çok olumlu sonuçlar alındı ve tüm dünyada kullanılmaya başlanıldı. Diğer taraftan yakın zamanda bölgesel lenf bezlerine yayılımı olup uzak organlara yayılımı olmayan küçük hücreli dışı akciğer kanserinde kemoterapi ve radyoterapi sonrası, idame yani pekiştirme tedavisi olarak ve en son olarak da daha agresif gidişli küçük hücreli akciğer kanserinin metastatik evresinde de immünoterapilerin etkinliği gösterildi. Standart kemoterapiye kıyasla hasta sonuçlarını olumlu olarak attırdığı gösterildi. Böylece, hedefe yönelik ilaçlar ve immünoterapiler akciğer kanseri hastalarımızın tedavisindeki en yeni ve umut vaat eden tedavilerdir.'

Editör: Haber Merkezi