Dokuzuncu ayın yirmi altısı.
Yılbaşına 3 tam ay, birde uzun bir 4 gün var!
Zor durumda olan maaşlı kesim pür dikkat haberleri izliyor.
Gazeteler sosyal medya, görsel medyada adım başı bu mesele konuşuluyor.
Rakamlar gırla gidiyor.
Çimen teline bağlı fiyatlamaların kopup gitmesi an meselesi.
Enflasyona dayanak teşkil eden bu yayınlar fırsatçıların iştahını kabartıyor.
İzlenecek yol belli, yordam belli.
Sözleşmede belirlenen oranın üzerine gerçekleşen enflasyon eklenecek, memurlar ve emeklilerin maaşları belli olacak.
Hükümetin bu yolu izleyeceği herkesçe malum!
Fakat dırdır bitmiyor.
Fiyatları kamçılamak için elden ne geliyorsa yapılıyor!
Enflasyon canavarını uyandırmak için hiçbir şey eksik edilmiyor!
Ele geçmeyen paranın hesabını yapan yapana!
Uzmanlar, elde cetvel, hesap üstüne derin hesaplar!
Vatandaşın umudunu bu kadar malzeme yapmanın kime ne kari var?
Siyasi rantsa, bıktırdı artık!
Hikayeyi bilirsiniz, padişahin dediğini de.
Özetle Sultan Mahmut, arkasından sokaklarda konuşan adama 'Kenardaki küreği al ve hazinemdeki altınlara daldırabildiğin kadar dibe daldır' der. Adam heyecanla küreğe sarılmış. Daldırabildiği kadar derine, çil çil altınların dibine daldırmış. Sevinçle küreği çıkarmış ki, bir de ne görsün? Küreğin üstünde bir tek altın parıldıyor! Meğerse adam heyecandan küreği ters daldırmış. 'Ee, gördün mü evlat, kazanmak o kadar da kolay değilmiş. Yapacak bir şey yok! Al o bir altını, git ve bir daha sakın arkadan konuşma. Vermeyince Mabut, neylesin Mahmut?' diyerek öğüdünü vermiş.
Ümidimizle bu kadar dans etmeyin ne olur!
Gelsin zamanı, konuşalım meret zammı!
Bekleyelim huşu içinde, rabbimiz ne takdir eder, Mahmut ne verir, bekleyelim! En önemlisi kendi kendimize söylenmeyi bırakalım.
Ola ki Sultan duyar, bizde küreği ters salarız külçe altınların dolu olduğu hazineye!
Selam ve dua ile.