Rize, doğa turizminin başkenti, çayın ana vatanı ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın baba ana ocağı, müteahhitlerin memleketi, kıvrak zekalı insanların ana yurdu. Bu listeyi uzatabiliriz. Bu kadar olumlu ve ekonomik ve sosyal olarak artıları olan bir ilin sorunu olur mu der gibiyiz değil mi?

Bir çok sorunumuz malum ülkenin ve dünyanın sorunu. Geçtiğimiz gün Rize Takip sosyal medya sayfamızda bir konu açtık ve takipçilerimize sorduk 'Rize'nin en büyük sorunları sizce nedir? Sorun, şikayet ve önerileriniz varsa yoruma ekleyebilirsiniz?'

Aman Allah'ım! Dışarıda ki insanlar okuyup arıyorlar ki Rize'de bu kadar sorun var mı?
Başlıca dile getirilen sorunlar arasında sağlık hizmetleri, esnafın genel tutumu, yatırımların geç hayata geçmesi, kibir, kabalık, pahalılık, işsizlik, şehrin geri kalması gelişememesi, Çaydaki sorunlar ve Çaykur Rizespor olarak öne çıkıyor.

Rize Belediye Başkanı Rahmi Metin'i ziyaretimde kendiside bu konuya gelen yorumları okuduğunu söyledi. Gelen yorumları, önerileri dikkate alan Metin'den, önümüzdeki günlerde Rize Takip'in canlı yayınına katılma sözü aldık.

Sorunların bir kısmının kendi içimizde çözmemiz gerekliliği öne çıkıyor. Biz önce kendimizi sonra çevremizi düzeltmemiz, birlik beraberlik içinde olmamız, herkes elinden geleni bu şehrin daha yaşanabilir bir il olması için yapması gerekiyor. Esnaf olarak müşterimize iyi davranırsak, trafikte yayaya ve diğer araca yol verirsek, elimizde ki çöpü yere atmazsak, yaşlı hamilelere dolmuşta yer verip yardımcı olursak, çalışana üretene destek verirsek, kulaktan duyma şeyleri dedikodu edip birilerine zarar vermeye kalkmazsak, büyüklerimize saygılı küçüklerimize hoşgörülü olursak, yetkililer üzerlerine verilen görevi layığı ile yaparsa, o bizden bu bizden değil diye adam kayırmazsak eminim hayata daha güzel bakarız.

İskoç Tarihçi Yazar Niall Ferguson bir yazısında gelişmiş toplumları diğerlerinden ayıran en önemli özelliklerini şöyle açıklıyor. 'Gelişmiş toplumların en önemli kriteri çalışma kültürü ve iş ahlakıdır. Batı toplumları, daha çok çalışanı, daha çok üreteni, daha iyi performans göstereni yücelttir. Yönetici ile en iyi ilişki içinde olanı değil, işini en doğru, en iyi yapanı yükselttir. Esnafından memuruna, patronundan işçisine kadar batı toplumlarında her çalışan, işini daha iyi yaptığı ölçüde kazandırır. Bu anlayış sayesinde batı toplumlarının ekonomileri gelişti ve dünyanın en büyük ekonomileri oldu. Bir toplumun gelişmesi, ancak çalışma arzusu duyan, işini iyi yapan, işinin hakkını veren, üretken insanlarla mümkün olur.' Çalışmadan üretmeden doğru adımlar atmadan refah içinde bir hayat yaşamak mümkün değildir. Yazar üretmeyi, çalışmayı ve iş ahlakından bahsediyor. Doğru işini yapanı farklı bir yere koyup ondan verim almayı çalışmadan üretmeden doğru olmadan refah içinde bir hayatın mümkün olmadığını vurguluyor. Konunun başına dönersek herkes elinden geldiğini yapacak. Yeri geldi yanlışları çıkıp eleştirecek. Bencil değil toplumun çıkarlarına göre hareket ederek bu şehrin kalkınması gelişmesi için fikrini ortaya koyacak. Biz hep birlikte bu şehirde yaşıyoruz. Birbirimize saygı göstermek zorundayız. Çünkü aynı havayı teneffüs edip aynı ortamlardan hizmet alıyoruz.

Kendimizi sorguladıktan sonra tabiî ki bir çok noktada yöneticilere iş düşüyor. Onları da biz seçiyoruz. Siyasiler, devlet kademesinde yer alan yöneticiler, sivil toplum örgütleri, dernekler gibi toplumun sözcüsü ve topluma hizmet üretmek zorunda olan kurumlar görevlerini yapmadıklarında da bunları sorgulamak en tabi görevimiz. Derdimiz, yaşadığımız toplum olduktan sonra hiçbir idarecinin bize karşı durması mümkün değildir. Yeter ki sorunları tespit edip sorgulayalım. İnanıyorum ki daha yaşanabilir bir toplum için hep birlikte kazanacağız.