İnsan bazen, karaya çıktığını zannettiği yerde karaya oturur.
Denizin altını göremez.
O zaman ateşin ortasındayken, cehennemin çıkış kapısını birdenbire gören günahkar bir ruh gibi davranır!
Şaşırır!…
O nedenle hayat, rugan iskarpinlere benzer. Günler geçtikçe aşınmaya, bir tarafa kayıklamaya, çirkinleşmeye ve nihayet işe yaramamaya başlar…
Mutsuzluk kapıya abanır.
Yüz gerilir, gönül kararır!
Karabasanlar kaplar her yanını!
'Yaşadım mı' der.
Kimin için yaşadığını fark edemeden geçen ömrüne hayıflanır.
Özellikle çocuklara acımasız davranır.
Acelesi var çünkü.
Akıp giden ömürdür. Günler birer yapboz gibi üst üste devrilir.
Son istirahatgahın biletini alır farkına olmadan.
Zamanında, fark edemeden, neye hizmet ettiğini bilmeden verdiği mücadelenin anlamsızlığı ağır ağır inen bir giyotin gibi görünür olur.
'Başkaları ne der' üzerine kurgulanan zaman acımasızdır.
Kendi olmayı beceremediğin hayat elinden kayıp gittiğinde çok geçtir artık.
Nisan çiçekleri bir bir açılmaya, yeni güzellikler sunmaya devam eder.
Dünya hali hep bildiğimiz gibi, aksamadan tıkır tıkır işler.
Yeniden yaşanma ihtimali olmayan hayatın ucundan zamanında tutmak lazım.
Yalnız kendimiz için.
'Değer miydi' dememek, 'hayat geçip gitti, bittim artık' yakınmalarının anlamsızlığı hüzünlere kapı aralamadan, farkında olarak yaşamlı insan.
Mutluluk tam da o zaman kapımıza otağ kurar.
Işıklar saçmaya başlar insan.
Hem kendisi hem de etrafında yaşayanlar mutludur olur.
Anlamsız bir şekilde başlattığı savaşlar sona erer.
Sakın, duru, güzelliklerle dolu bir hayat, bütün nimetlerini önüne serer.
Ne geçen zamana, ne akıp giden, elinden kaçan hayata hayıflanmaz, hemen hemen her şeyden mutluluklar doldurur yüreğine.
İyi iftarlar efendim.
Selam ve dua ile…