Geçtiğimiz günlerde ilimizi ziyaret edip Rize`de bir de miting düzenleyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ayrıca bazı açılışlara da katılmıştı.

Başbakan Erdoğan'ın ziyaret programı elime geçtiğinde İkizdere'de bir Hidro Elektrik Santralinin açılışını yapacağını gördüm. Açıkçası o andan itibaren kafamda sorular uçuşmaya başladı.Elbette ki bu santralin açılışının bizzat başbakan tarafından yapılması, başta seslerini her platformda gür bir şekilde çıkarmaya çalışan HES karşıtı guruplar , çevreciler ,köylüler , toprağını vatanını seven bütün insanların kafasında da soru işareti oluşturdu ve onları paniğe de sevk etti.

Açılışta Başbakan'ın nasıl bir konuşma yapacağını merak ediyordum. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan konuşmasında 'Bazı çevreci tipler' diye nitelendirdiği, akarsularını gasp edenlere karşı direnen, geçim kaynaklarını, tarihlerini, geleneklerini ve yaşadıkları toprağı korumak için mücadele eden insanları ağır bir şekilde eleştirerek; 'Bunlar her türlü enerji yatırımına karşı çıkıyor. Yalan yanlış bilgilerle kamuoyunu yanıltıyorlar. Çıkmış dereleri satıyor diyorlar. Tamamen 4 4`lük bir yalan. Satılan bir tek akarsu yok. Su kullanım hakkının devri var. Derelerin kuruduğunu iddia ediyorlar. Dereler iddia ettikleri gibi kurumuyor' dedi.

Öncelikle başbakanın bu konuşmasından şunu çıkartıyorum. Konu hakkında Başbakanımıza detaylı ve yeterli bilgi verilmemiş.49 yıl demek bir ömür. Bir vatandaş doğup ölünceye kadar evinin altından bahçesinden geçen su, nereden geldiğini bilmediği bir firmaya satılmış. Maalesef çocukken yüzmeyi öğrendiğimiz, karşıdan karşıya geçemediğimiz gürül gürül akan sular, birilerinin parasına para katabilmesi için peşkeş çekilmiştir.
HES projeleri yapım aşamasında da bölgemize büyük tahribat yaratmıştır. Ağaçlar kesildi kesilmeye de devam ediyor. Taş ocakları açıldı. Ormanlar ve vadiler tahrip edildi, edilmeye de devam ediyor. Üretilecek küçük bir miktar enerjinin bedeli; Karadeniz akarsularının kuruması, yeşil örtünün tahrip edilmesi, doğal güzelliğin yerine inşaat alanları ve şantiyeler kurulması olmuştur.

Başbakan Erdoğan konuşmasında HES'le mücadele eden herkesi bir kefeye koyarak yargılamıştır. Bazı çıkarlar peşinde olanlara yüklenirken kendi vadisini ya da köyünü kurtarmak için mücadele eden insanları ikna etmek için iki cümle söylememiştir.

HES'lere karşı mücadele eden insanların, yaşadıkları ya da kendilerini ait hissettikleri yerlerle ilgili söz söyleme hakları ellerinden alınmaya çalışılmaktadır. Bu insanlar da köylerine ve vadilerine, kendilerine sormadan gelen şirketlere ve onlara izin veren ya da yol gösteren bürokratlara ve politikacılara hesap sormaya devam edecektir. Bu yöre bizimdir. Biz bu yörede yaşıyoruz. Bazı şirketlere peşkeş çekilen suların hesabı eninde sonunda verilecektir. Bu projelerin yöremize verdiği tahribata çanak tutanlar cezasını çekecektir. Maalesef bu yörede yaşayan insanlar, şirketlerin ve devletin baskıcı, iki yüzlü ve paradan başka bir şey düşünmeyen yüzünü de bu şekilde görmüşlerdir. Bu nedenle HES mücadelesi zaten bir doğrudan demokrasi mücadelesidir. Yani insanların yaşadıkları yerlerle, kendi kaderleriyle ve gelecekleriyle ilgili söz söyleme haklarına dair bir mücadeledir.

Ben yaşadığım şehrin yeşilini, mavisini seviyorum.
Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı Recep Tayip Erdoğan'ı da seviyorum. Yalnız yöremizde yapılan onlarca HES projesinin çevreye vereceği tahribatı bir an önce görmesini arzu ediyorum.
Ben Potomya dersinde yüzmeyi öğrendim.
Benim çocuğumun da Potomya deresinde yüzmeyi öğrenmeye hakkı var.