1883 yılında Rize İyidere Sarayköy’de doğmuştur. Rizelilerin Vuslat Anası olarak anılan Vuslat Sadıkoğlu’nun babasıdır. Babası Ömer Kalkavan efendidir. Ömer Efendi Bahriye-i sanayi takımından olup mabeyni hümayuna alınmış ve bütün aile 1303 (1887) de İstanbul’a gelip Beşiktaş’a yerleşmiştir. Kahraman Bey, Beşiktaş’ın Kılıç Ali ve Taş mekteplerinde ilk tahsilini yaptıktan sonra Beşiktaş askerî rüştiyesine girerek 15 yaşında buradan mezun oldu. 1898 yılında Kuleli askeri idadisine girdi. Her yıl sınıfını iyi derece ile başarıp üç yılda buradan mezun oldu. 1901 yılında Bahriye mektebine giren Kahraman Bey, 6 Nisan 1904 tarihinde asteğmen olarak mezun oldu. İlk memuriyetini Üsküp’te 5. Nizamiye fırkasının 20. Alayında yaptı. Mezkûr alayın 1. Tabur 3. Bölüğüne tayin oldu. Aynı yılın Ağustos ayında mektepten mezun olduktan 4 ay sonra Luma’da bir isyan çıktı. Kahraman Bey’in taburu isyanı bastırmakla vazifelendirildi. Daha sonra Pezrin ve oradan Bakova’ya gönderildi. Aynı yılın Kasım ayında Peleuke kazasındaki Bulgar harp eşkıyalarının faaliyetlerini önlemek vazifesini alan taburu 1 inci ve 3 üncü bölüklerini bu işle vazifelendirmeleri üzerine Kahraman Bey Metejova ve Başteve müfreze kumandanlıklarında bulundu. 

CEPHEDEN CEPHEYE BİR YAŞAM
1905 yılı ağustosunda Terajiç Köyü’nde 30 kişilik bir harp çetesi ile müsademeye girişerek çeteyi tamamen imha etmiştir, Bu olayda taburun kolağası Murat ağa ile Peleuge kazası jandarma kumandanı Abbas Bey şehit oldular. Bu çarpışmada gösterdiği cesaret ve başarı sonrası 4. Rütbeden bir kıta Mecidi nişanı ile ödüllendirildi. 1905 senesi Ekim ayında Bulgaristan hududu Devemagir kapı komutanlığına tayin edildi. Bu vazifedeki hizmetleri gümüş iftihar ve liyakat madalyalarıyla ödüllendirildi. Bu vazifesi esnasında Bulgaristan hakkında umumi malûmat edinmek gayesiyle birçok Bulgar kasabalarını gizlice dolaşıp lüzumlu malûmat ve krokileri temin etti. Meşrutiyetin ilânını isteyen gazetelerin saraya girmesine yardım eylediği için divanı harbe verdi. 10 Temmuz. 1908 tarihinde meşrutiyetin ilânına kadar aynı vazifesinde kaldı. Daha sonra 20. Alayın 1. Taburuna tayin edildi ve Üsküp’e gitti. 5 inci nizamiye fırkasının emirleriyle çavuş olarak Bulgaristan’a gönderildi. Bulgaristan’in hareketi askeriyesi hakkında malûmat topladı. Bu vazifesi sonrası tekrar kıtasına döndü. 31 Mart 1909 salı günü İstanbul’da meydana gelen bir vaka üzerine taburu ile birlikte Hareket ordusuna iltihak eyledi. 

CEZA GÖRECEĞİMİ BİLSEM BİLE DÜŞMANA SIĞINMAM
11 Nisanda İstanbul’a gelerek taş ve topçu kışlalarında isyan edenlerle müdahale eyledi. Dersaadet (İstanbul) merkez komutanlığı inzibat zabitliğine tayin edildi. Bu vazifesi esnasında Yakup Cemil, Süleyman Askeri gibi muhterem arkadaşları ile beraber memlekete daha faydalı bir vazife almak düşüncesiyle ile jandarma sınıfına geçirildi. 5 Aralık 825 de Trabzon jandarma tensikat dairesi müdür muavinliğine tayin olundu. Bu vazifesi esnasında Samsun, Sinop, Harput, Diyarbakır, Bitlis ve Van jandarmalarım teftiş vazifesiyle bu vilâyetleri dolaştı. 16 Eylül 326 da Yandan Rusya’ya gizlice giderek, Kafkasya hakkında malûmat topladı. Döndükten sonra (Trabzon posta kumandanları mektebi) muallimliğine tayin olunuyor. Bu tayinden canı sıkılan Kahraman Bey, Yemen harekâtına gönüllü olarak iştirak etmek istedi. Ve Yemen’e gitti. Bir aralık (Zeyd) kaymakamlığı vazifesini gördü. Hususî ve gizli vazife ile Aden, Cibudi ve Habeşistan’a gitti. Döndükten sonra İtalya ile harp halinde bulunduğumuz bu sırada İstanbul merkez komutanlığı inzibat subaylığı vazifesine getirildi. O sıralarda Patis’te bulunan Şerif Paşa’nın metresinin zararlı bazı evrakları etrafa yaydığı haberi üzerine bu kadım takip etmek maksadıyla Trabzon’a gönderildi. Muvaffakiyetle bu vazifeyi ikmal ettikten sonra İstanbul’a döndü. Muhalif grup subayları tarafından yapılan bir inkılâp üzerine 7 Ağustos 1911 tarihinde memuriyetten uzaklaştırıldı. Beşiktaş’taki evinde hasta yatağından hiçbir sebep gösterilmeksizin tevkif edildi ve işkencesiyle maruf Bekirağa Bölüğü’nde hapsedildi. Masumiyeti anlaşılıp serbest bırakılmışsa da 25 Eylülde tekrar tevkif edildi. Neden sonra kabahatini söylemişler. Güya Mısırda bulunan Abdülâziz Çavuş hazretleriyle muhabere halindeymiş de Nâzım paşayı vuracakmış. Tevkifini o zamanki gazeteler şiddetle protesto eylediği için tevkif halini uzun devam eylemedi. Hapiste meşrutiyet taraftan birçok arkadaşlarla tanıştı. Gani, Salih, Cemil, Cahit beyler ve mebus Abdullah ve daha birçok meşrutiyet taraftarlarıyla tanıştı. Tevkifi esnasında kendisine çok yardımlarda bulunan Beşiktaşlı baş taharri memuru Osman Bey kendisini Yunanistan kaçırmak isteriği zaman Kahraman Bey ona ”benim suçum yoktur. Ceza göreceğimi bilsem de düşmana sığınmağı şerefime yedirmem” cevabım verdi.

BİR GÖNÜLLÜLER GRUBU
7 Ekim 1911 Tarihinde Bayburt’a sürgün gönderildi. Bayburt gitmek üzere Trabzon’a çıktığı zaman evvelce Trabzon’daki vazifesi esnasında kendini tanıyan ve seven fırka kumandam Abbas Paşa Kahraman Bey’i Bayburt’a göndermeyerek maiyetinde alıkoydu. Bu sıralarda Balkan harbine gitmekte olan redif taburu 2. Bölük yanında Kahraman bey vatanseverliğine hayran kaldığı kethüda Yahya efendi ve sürgüne gönderilirken Kahraman beyi nezarete memur taharri Mahmut ve Raif efendilerle birlikte bir gönüllü grubu tertip etti. Redif taburu ile birlikte gönüllü olarak Balkan harbine iştirak eylediler. 23 Ekim 1911 tarihinde Gelibolu’ya çıktılar. Of taburu subaylarından Raif ve Arif beylerle görüşerek her üç bölükten 50 er kişilik bir çete teşkil etti.

TAŞLIDERE’DE YENİ BİR TARİH YAZILIYORDU
Birinci cihan harbinde Rus cephesi bozulmuş, Hopa ve civarı kahramanca müdafaadan sonra düşmüş düşman Rize’ye doğru ilerliyordu. Şehrin beş kilometre doğusunda Taşlıdere’nin sol sahilinde Binbaşı Kahraman Kalkavan komutasındaki 600 - 700 erden oluşan sahil muhafız taburu düşmanı bekliyordu. Türk kuvvetleri düşmanın köprüyü geçmesine mâni olmak için hâkim tepeleri tutmuş vaziyetteydi. Sabah şafakla beraber Türk siperleri tarafından düşmanın topçu bataryaları seri ve şiddetli bir ateş altına alınıyordu. Bu cehennem ateşi tam dört saat devam ediyordu. Türkler kaçmıştır diyen Ruslar köprüyü geçmek için ilerliyorlar. Köprü ortasına varır varmaz Mehmetçiğin gür sesi duyuluyor. Allah Allah nidaları yeri göğü inletiyordu. Neye uğradığını anlayamayan Moskof geri çekilmek istiyorsa da Mehmetçiğin fişeği vazifesini yapıyor. Binlerce düşman Taşlı Dere sularına karışıyordu. Düşman topçusu daha şiddetli ölüm yağdırıyordu. Bu vahşi hava saatlerce devam ediyordu. Taşlıdere yamaçları hallaç pamuğu gibi savruluyor. Hiç ara vermeden bu ecel yağmuru akşam kararıncaya kadar devam ediyor. Moskof tekrar taarruza geçiyorsa da köprüyü geçmeğe muvaffak olamıyordu.

TAŞLIDERE ANAFARTALARI ANIMSATIYORDU
Gece bazı ehemmiyetsiz hâdiselerle geçiyordu. Sabah güneşi doğmadan Moskof topçusu yine kan püskürüyordu. Bu da yetmiyormuş gibi ilâveten denizden bir torpido çok yakın bir mesafeden siperlen dövüyordu. Sekiz saat fasılasız devam eden top ateşi himayesinde köprüyü geçmek isteyen düşman Mehmetçiğin mavzeri önünde eğilmeğe mecbur kalıyordu. Her geçen gün düşman biraz daha takviye oluyor ve denizden de amansız bir bombardıman dinmek bilmiyor. Harp bütün şiddet ile devam ediyor. Türkler gittikçe azalmakta, Moskof ise gittikçe arkadan cephane, yiyecek ve asker almaktaydı. Kuvvetlerimiz üç yüz kişiye indiği halde Mehmetçik hâlâ bir adım geriye çekilmemişti. Kahraman bey Taşlıdere’de edata bir Analarla oluşturuyordu.

KALKAVAN’IN YARDIMINA MATARACI YETİŞİYORDU
Muharebenin altıncı gecesi karanlıklar içinde bir süvari Türk siperlerine doğru dörtnala ilerliyor, Kahraman Kalkavan’a geri çekilmeleri emrini içeren bir mektup getiriyordu. Gecenin ayazına rağmen zarfı açıp mektubu okuyan binbaşının alnında ter damlaları görünüyordu. Kahraman Bey “Düşman ne kadar kuvvetli olursa olsun, gökten ölüm yağsa bir adım geri çekilmem” diyordu. Bunun üzerine süvari komutanın bir de şifahi emri olduğunu belirtiyordu. Komutan “hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. Vatanın her karış toprağı düşman kanı ile sulanmadıkça düşmandan kaçacak tek bir Türk yoktur. Fakat parça parça kuvvetleri bir araya toplamamız için geri çekilmenizi ve bu çekilmeyi mümkün olduğu kadar zayiatsız başarmamız lâzımdır” şeklinde emrediyordu. Kahraman Bey bunun üzerine çekilmeyi kabul ediyordu. Kahraman Bey daha sonra cebinden defteri çıkarıp bir şeyler yazıyor ve yazdıklarını Ömer Çavuş’a vererek “hemen şehre gitmesini Mehmet Mataracı’yı bulup yazdığı mektubu ona vermesini emrediyordu. Binbaşı Kahraman Bey bu mektubunda geri çekilme, emri aldığını ve bu emrî zayiatsız yerine getirebilmek için siperlerin siviller tarafından hiç olmazsa bir iki saat daha müdafaa edilmesinin lâzım geldiğini ve gönüllülerin temin edilip derhal gönderilmelerini istiyordu. Ertesi günün akşamı bu gönüllü kahramanlar Mehmetçiklerin aralarında yer almaya başlıyorlardı. Gelen gönüllü sayısı iki yüz elli kişiden oluşuyor ve bunların arasında yirmi kişi yetmiş yaşının üzerine idi.

Kaynaklar
Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt ve Denetleme Başkanlığı Arşivi (ATASE)
Teşkilât-ı Mahsusa’nın Kafkasya Misyonu ve Operasyonları Mehmet Bilgin Ötüken Neşriyat İstanbul (2018)
Kahraman Mustafa Ardal Zümrüt Rize Gazetesi Sayı 7/8 – (4/5 Ağustos 1950)